27 Haziran 2015 Cumartesi

FİKRİ OLAN MUCİDE ÜRETİM ÜSSÜ HAZIR : 7 yaşından 70 yaşına kadar fikrini ürüne dönüştürmek isteyen araştırmacılar FabLab olarak adlandırılan laboratuvarlarda kendi prototiplerini geliştirecek, dünyadaki tüm buluşları görebilecek ve kendi buluşunu anında dünya pazarına sunabilecek.


Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, 7’den 70’e tüm araştırmacıların, kendi fabrikaları gibi kullanabilecekleri dijital üretim ve tasarım laboratuvarlarını kurmaya başlayacaklarını söyledi.

Ankara’da soruları cevaplayan Işık, Türkiye’nin en büyük zenginliğinin insan kaynağı olduğunu vurguladı. Işık, ülkede, “ortaya yeni bir şeyler koymak” adına büyük bir potansiyel olduğunu ancak bu potansiyelin yeterince değerlendirilemediğini dile getirdi.

HER YAŞA AÇIK

Işık, 7’den 70’e tüm araştırmacıların, kendi fabrikaları gibi kullanabilecekleri dijital üretim ve tasarım laboratuvarlarını kurmaya başlayacaklarını belirterek, “Fikrini ürüne dönüştürmek isteyen araştırmacılarımız, FabLab olarak adlandırılan bu laboratuvarlarda kendi prototiplerini geliştirecek, dünyadaki tüm buluşları görebilecek ve kendi buluşunu anında dünya pazarına sunabilecek. Amerika ve Avrupa başta olmak üzere, dünyanın dört bir yanında 400’ü aşkın sayıda olan bu laboratuvarlar, girişimcilerimiz için önemli bir fırsat olacak” dedi.

Küresel FabLab ağına üye olacak bu yapıların, herkesin erişimine açık olacağını ifade eden Fikri Işık, söz konusu laboratuvarların hem yerel girişimcilerin uluslararası buluş ve icatlara erişimini sağlayacağını hem de uluslararası araştırmacıları da ağ yoluyla Türkiye’deki araştırmacılarla işbirliği yapmaya teşvik edeceğini kaydetti.

BİLİM MERKEZLERİNDE HAYATA GEÇECEK

İlköğretimden üniversiteye kadar tüm öğrenciler ile yenilikçi ve yeteneği olan tüm girişimci ve araştırmacıların yararlanabileceği laboratuvarların, ilk etapta bilim merkezlerinde kurulmaya başlanacağını anlatan Bakan Fikri Işık, sonraki aşamalarda ise laboratuvarların üniversitelerde, organize sanayi bölgelerinde ve teknoloji geliştirme bölgelerinde yaygınlaştırılacağı bilgisini verdi.

ÜRÜN FABLAB'LARDA 3 BOYUTLU OLARAK YAZICILARDAN ANINDA ÇIKARILABİLECEK

FabLab’ların tıptan mühendisliğe, mimarlıktan sanat tasarımına, enerji ve çevre çözümlerinden akıllı şehir sistemlerine, sağlıktan emniyet ve güvenliğe kadar birçok alanda kullanılabileceğini belirten Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, “Yapılan ürün anında 3 boyutlu yazıcılardan çıkarılacak. Bu laboratuvarlarımızın sayısı bugün üç. Ancak tüm ülkeye yayılacak” dedi.

AK Parti üzerinden Erdoğan ve gerçekte Türkiye düşmanlığı

Ülkemizde bir takım medya kuruluşları, bir takım meslek kuruluşları ve ülkede dikili bir ağacı bile olmayan muhalefet, ısrarla “başkanlık sarayı” üzerinden Erdoğan’a saldırmayı alışkanlık haline getirdiler.


Birlik, beraberlik, kardeşlik içerisinde çok daha büyük ve itibarlı, bölgesinde daha etkin bir Türkiye’yi inşa etmeyi amaçlayarak ülkemizin gücüne ve şanına yakışır bir başkanlık kampüsü yaptığı için Erdoğan’a yönelik nefret dili aralıksız devam ediyor.

Ülkeyi yönetme hakkının efendileri tarafından kendilerine verildiğine inanan, iflah olmaz bir aşağılık kompleksi ile malul olan seçkinler ve “kiralık kirli kalemler”in örgütlü bir tarzda ve bir süredir işledikleri Erdoğan karşıtı tezler, İsrail lobisinin tebessümleriyle zirve yaptı.

Halkın seçtiği ilk reis-i cumhuru saraydan indirmekten, bütçesini kısıtlamaktan, sarayı utanç müzesi yapmaktan söz ediyor, asmayacağız, hapsedeceğiz diye abuk sabuk laflar edebiliyorlar.

Vesayet rejiminde kendi gelecekleri için kontrol edilebilir istikrarsızlığı sağlayıp, bu millete, kan, gözyaşı, yolsuzluk, ekonomik yıkımla yüklü 90’lı yılları yaşatan beyaz Türkler ve paralel yapı özellikle son dönemde Başbakan Tayyip Erdoğan’a karşı akıl ve mantıkla izahı mümkün olmayan bir öfke nöbeti yaşıyorlar.

Son yemin töreninde Cumhurbaşkanımızın meclise girişinde muhalefetin yabancı misyon şeflerinin gözü önünde her türlü insanî ve millî refleksten yoksun bir saygısızlık örneği sergileyerek ayağa kalkmamaları bir başka insani ve milli olmayan tavırdı.

Milli iradeyi temsil makamında olan kişilerin milli iradenin tecessüm ettiği bir şahsa ve makama karşı gösterdikleri bu saygısızlık, yeni dönemde diyalog ve uzlaşı üzerinden inşa edilmesi gereken demokratik siyaset dilini de ilk günden zehirleyen bir davranıştı.

Türkiye’yi, dünyanın yükselen yıldızlarından biri yapan… IMF’yi ülkeden kovan… Sağlıkta devrim yaparak dünya standardını yakalayan… Avrupa’da iflaslar devam ederken ülkemi ekonomide dünyanın en iyileri arasına sokan… Anaların ağlamaması, ülkenin hiçbir evladının kanının akmaması için çözüm adına baldıran zehri içmeyi göze alan… Bu topraklarda yaşayan her iki kişiden birinin duasını alan Tayyip Erdoğan düşmanlığı tek sermayeleri kaldı.

Türkiye’ye çağ atlatarak Marmarayları, hızlı trenleri, Kanal İstanbulları, tüp geçitleri inşa eden, kendi helikopterini, topunu, silahını yapan iktidar üzerinden Erdoğan ve gerçekte Türkiye hedef halindedir.

Dün Osmanlı’yı çökertmek için, Abdülhamid Han’a kurulan dış kaynaklı kumpaslar, oluşturulan koalisyonlar bugün 2071 hedefleri olan iktidara ve lideri Erdoğan’a, gerçekte ise Türkiye’ye kurulmaktadır.

Yahudi-Haçlı ortaklığı ve maşaları paralel yapı önce Türkiye’yi sonra da İslam dünyasını ayağa kaldırmak istediği için Erdoğan’dan kurtulmak istiyor. Çünkü Müslüman ya da İslam imajı Erdoğan’la beraber daha itibarlı hale geldi.

Bu kirli koalisyon Tayyip Erdoğan’ı, ulusal çıkarlarımız gereği Ortadoğu’da, Afrika’da dünyanın sahipleri ile birlikte hareket etmediği ve Türkiye’yi yalnızlaştırdığı iddiasıyla acımasızca suçluyorlar. Yani, Erdoğan katliamlara ortak olmadığı için çok kızgınlar…

AK Parti iktidarı kendileri adına Türkiye’de nöbet tutanların düzenine çomak sokup tasfiyeler yaptıkça, medyatik yanıltma ve düşmanlık dilinin dozajı da arttı. Burada tekrar altı çizilmesi gereken husus, Erdoğan ve AK Parti düşmanlığının başından beri tek anlamının Türkiye karşıtlığı olduğudur.

Hem içte, hem de dışta Erdoğan’ın tek hedef haline getirilmesinin anlamı çok açık. Erdoğan’ın kellesini isteyenler, aslında ülkenin uyanışını, dirilişini ve yeniden dizaynını isteyen duruşu, AK Parti’yi AK Parti yapan ruhu istiyorlar. 




O diriliş, uyanış duruşu, o ak ruh ele geçirilebilirse tehlikenin ortadan kalkacağını, AK Parti’nin tehlike olmaktan çıkacağını, renksiz, kokusuz, ruhsuz bir politik hareket haline geleceğini, dünya müesses nizamı tarafından ehlileştirilip kontrole alınabileceğini biliyorlar çünkü.

2002’den bu yana vesayet rejiminin bütün barikatlarını yıka yıka güçlenerek yürüyen bu büyük halk hareketini durdurmanın tek yolunun bu olduğunu görüyorlar.

Liberaller, ulusalcılar, Kemalistlerin paralel yapıyla şimdilerde oluşturduğu yeni ittifakın şifresi aslında Erdoğan düşmanlığında düğümleniyor. Malum, vesayetçiler AK Parti iktidara geldiği günden bu yana bütün demokratikleşme adımlarına, vesayet sistemiyle mücadeleye şiddetle karşı çıktılar.

Yeni bir anayasayla, başkanlık sistemiyle Erdoğan’ın liderliği ülkeye çağ atlatacak, Türkiye’nin bileğini kimse bükemeyecektir. Bunu gören ve bilen dış şer güçler tekrar devreye girip Erdoğan’ı hedef tahtasına oturttular. Türkiye’nin büyümesi, kendine yetmesi İslam âleminde ve bölgede yeni baharların habercisidir.

Silahlar susacak, çözüm süreci başarıya ulaşacak diye kuduran, çıldıran, aman barış gelmesin diye panikleyen ve ülkeye verebilecekleri hiçbir şey olmayan bütün muhalif çevrelerin ellerinde kalan tek sermaye Tayyip Erdoğan düşmanlığıdır.

Bu milletin derdiyle dertlenmeyenden bu ülkeye de bu millete de hayır gelmez.

Erdoğan, büyük hayalleri ve büyük hedefleri olan ve bu hedeflere doğru koşan bir lider olduğu için, yaşadığı dönemin ruhunu kavrayabildiği, mevcut paradigma harici düşünceleri olduğu ve eski kalıpları değiştirmeye cesaret edebildiği için tarih yazıyor. O yüzden de vazgeçilmiyor.

İç ve dış şer güçlerinin vazgeçtiklerine bizim sahip çıkmamız ülkemize, milletimize, ümmetimize sahip çıkmakla eşdeğerdir. Yarınlar elbet bizim elbet bizimdir…



YENİ AKİT / Burak Karen




Kim neyi niçin savunur .


İslam, her alan ve her konuda ilkeleri ve beyanları kendine özgü olan müstesna bir sistemdir. Müslümanlar bu şuuru hiçbir zaman kaybetmemeliydiler, ama kaybettiler.

Hayat boşluğu kabul etmediği için, İslam toplumu batının atık maddelerini yüksek değerler olarak algıladılar, aldılar ve ilâhî değerlerden boşalan hayat iklimlerine yerleştirdiler.




Birkaç asırdan beridir tamamen batı kültür ve medeniyeti etkisi ve baskısı altına giren İslam coğrafyasının yazar ve çizerleri “uzak yerin somununu büyük görünür” vecizesinde olduğu gibi haddinden ziyade batı değerlerini şişirdiler daha büyük göstermeyi başardılar.

Uzun süre batının medeniyetinden dem vurdular, İslam dünyasının geri kalmışlığını İslam’a fatura ettiler. Bilgi yoksunu, fikir kaçkını, din düşmanı kof bir nesil yetiştirmeye yeltendiler. Kısmen de olsa başarı sağladılar.

Hiçbirinin düşüncesini, bir başkasının kabul etmediği filozoflar tasarımlarını hikmet diye yutturdular. İmanını kaybeden, Kitabını reddeden ve kendi değerlerine zıt ve düşman bir neslin yetiştirip güçlenmesine vesile oldular.

Jöntürklerin ve karanlık zihniyetin temsilcilerinin sayesinde birçok bâtıl kavram İslam âleminin ufkuna saldılar ve kara bulutlar gibi yoğun halde kasavet yerleştirdiler.

Batı medeniyeti sahipleri ve savunucuları, demokrasi, laiklik, halkların özgürlükleri temalarını işlediler. Kendi değerlerinden tamamen uzaklaştılar. Bu anlayış İslam atmosferine öylesine yerleşti ki masum milletin iman mekanizmasını karıştırdı ve ruh dünyasını kararttı.

Altı asırlık büyük ve güçlü devletimiz çöktü ve yerine “cumhuriyet” adında bir küçük devlet kuruldu. “Cumhuriyet” kavramı kurucuları ve destekçileri bununla yetinmedi, buna bir yama yapma gereği duydular. Bundan sonra bir de “laiklik” eklendi, o da yetmedi, “demokrasi” de devreye sokuldu. Bunların tadına doyamadılar “sosyal devleti” de ihmal etmediler.

Farkında mısınız? Cumhuriyet sistemi ile kurulan devlete biraz daha payanda verdiler ve daha etken (!) vasıflar kazandırmaya çalıştılar ve “demokratik laik ve sosyal hukuk devleti” diye bir kavram ile devleti şekillendirdiler.

Demokrasi gereği, particilik yerini almakta gecikmedi. Bir asra varan süreçte toplum gittikçe ayrıştı ve birbirlerine zıtlaştılar, aralarına “kırmızı çizgiler” çektiler. Aşırılaştılar birbirlerine zıtlaştılar. Birinin ak dediğine diğerinin mutlaka kara demesi zorunlu teamül haline geldi.

Pekiyi bu toplum, “komşusunun aç yatmasından” sorumlu tutulduğu ve bundan derin bir acı duyduğu bilincini nasıl kaybetti? Özellikle devleti adeta hortumlama yarışına katılmak için neden sınır tanımaz ve inanılmaz ölçülerde hırçınlaşarak kendi öz değerlerini yok sayar duruma düştüler!

Hani, bütün müminler kardeşti, hani garptaki mümin şarktaki mümin kardeşinin derdi ile ilgilenecekti. Hani, bütün müminler birbirlerini tutan ve dimdik ayakta duran bir binanın elemanları gibiydiler. Hani, kendilerinin ihtiyaçları olmasına rağmen muhtaç mümin kardeşlerini tercih edip kendi haklarından vazgeçeceklerdi. Hani bütün müminler içinkanaat bitmeyen hazine olacaktı. Hani Müslüman, devlet malını kullanırken yüreği titreyip ihtiyacından fazlasına el uzatmayacaktı. Hani mümin yaptığı hizmeti yalnızca Allah rızası için yapacaktı. Hani müminler tefrikadan uzaklaşıp birbirlerini her meşru işte destekleyeceklerdi. Hani faiz alış veriş hususunda yalnızca Allah’ı ve Resulünü dinleyeceklerdi. Hani Kur’an ve sünneti vazgeçilmez ilke edineceklerdi? Hani? Hani?

Hani “karz-ı haseni” işletip mümin kardeşlerini, kahredici ihtiyaç içinde bırakmayacaklardı?

Hani “benim karnım tok olsun da başkası acından ölürse, bana ne” demeyeceklerdi?

Hani hiç kimse hiç kimseyi istismar etmeyecekti? Hiç kimse hakkaniyet çizgisini aşmayacaktı? Hani zengin çalıştırdığı insanın alnındaki teri kurumadan ücretini verecekti. Hani? Hani?

Bütün bunların temelinde kaybettiğimiz manevî değerler ve onların oluşturduğu boşluğu dolduran batı’nın zehirli atıkları ile müslümanda kişiliği yıktılar. Ondan önce de müslümanların görmezlikten geldikleri ve kulak ardı ettikleri mübarek ve muhteşem temel değerlerin ihmali vardır.

Bütün bu ifadeleri aydınlatacak ve hakikati gözler önüne serecek muazzam bir ilâhî beyan var;

Sizin aranızdan seçilen, öncülük yapan, hayra davet eden, maruf ile emreden ve kötü olan her şeyden alıkoyan bir ümmet (lider kadro) olsun (seçin). İşte onlardır o dünya ve ahiret mutluluğuna erenler. (Ali İmran: 3/140) Ya bunu kabul etmeyenler..?



Artçı uyarılar


7 Haziran genel seçimlerinin akşamında nasıl da sevinmiş, şımarmış, hezeyanlar anaforuna kapılmışlardı. Hiçbir sosyolojik karşılığı bulunmadığını kendileri de bildikleri halde yalancı zaferlerine, nasıl kaf dağından ağır anlamlar, misyonlar yüklemişlerdi. AK Parti iktidarı sonlanmıştı, vehimlerine sarmaladıkları zanlarına göre. Tayyip Erdoğan bir daha kalkamayacak şiddette yere yıkılmıştı. Yakında Cumhurbaşkanlığı sarayını terk etmek zorunda kalacaktı. Yüce Divan’da yargılanacak ve sahte mesihin bütün öngörüleri bir bir zuhur edecekti. Onlar, kıyamete kadar sürecek iktidarın temsilcileri olarak idareye el koyacaklar, sadece Türkiye’yi değil, gün gelecek bütün dünyayı yöneteceklerdi.

Ama yine olmadı. Tuttukları fallar, öngördükleri kehanetler, üç gün sonra realitelerin aydınlatıcı tayflarıyla uçup gitti ve onları yine hezimetin acımasız ellerine teslim etti. Makyajı aktığında bütün çirkinliği ile sırıtan acuzeye döndüler. Yağmur bekledikleri kara bulut başlarına azap yağdırmıştı. Mekr-i İlahinin tuzağına düştüklerini geç anladılar.

Denizin yarılıp Musa’ya yol olacağını Firavun nerden bilsin. Sebepleri tanrılaştıran nadanların, ilahi inayetin, ilahi yardımın sebeplerin sükut ettiği zaman dilimlerini gelişine vesile yaptığını anlamalarına hiç imkan, kavramalarına hiç ihtimal var mı? Yaptığı ve yaptırdığı yanlışlar karşısında, tövbe edip Rabbine yöneleceğine, temerrüt edip şer ittifaklara yönelen bir insanın hal-i pür melalini resmeden görüntüler, hidayetten mahrumiyetin insanı nasıl bir zulmet bataklığına fırlatıp attığının ibretlik göstergeleri iken, hâlâ ona umut bağlayanların, haydi dinle, imanla demeyeyim ama hiç olmazsa akl-ı selimle uzaktan- yakından bir irtibatlarının kaldığı iddia edilebilir mi?

Sanki, Türkiye’de başlatıp sonra bütün dünyaya yaydıkları en lüks otellerde verilen iftar yemeklerine ev sahipliği yapıp milyonlarca dolar harcayan; yine en lüks otellerde en pahalı menüler eşliğinde toplantılar tertipleyen kendileri değilmiş gibi, nasıl da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, devleti temsil ettiği makamında, başta Diyanet İşleri Başkanı olmak üzere, ülkemizin en saygın din ve ilim adamlarına verdiği mütevazı iftara saldırdılar; kendi harcadıkları paraların mikyasıyla bir sürü yalan uydurdular, bir sürü bühtan ve iftirada bulundular. Mesele verilen iftar mıydı, yoksa bu iftarın Recep Tayyip Erdoğan tarafından eski-yeni Diyanet mensuplarına ve seçkin ilahiyat alimlerine verilmiş olması mıydı? Ağızlarından saçılan salyaların kokusu ikinci şıkkı işaret ediyor. Bu hal, bir kokuşmuşluk, bu durum manada bir bitmişlik eseridir.

Behey manadan nasipsizler! Emniyette polis şefi olabilmek uğruna feda etmediğiniz dini ve ahlaki değer kalmayan sizler; vali-kaymakam makamında kalabilmek için yapmadığınız melanet bırakmayan sizler, yargı ve askeriyeye yerleşebilmek adına şeytanları dahi utandıracak kadar insani değerlerinizden firar etmiş sizler; en küçük bürokratik mevki hatırına, hakkın bütün hatırlarını ayaklar altına alıp çiğneyen sizler; biraz bitiniz kanlanınca işi hemen metresleri çoğaltmaya götüren ve hiçbir aile hukuku tanımayan sizler; evet bütün bu müptezellikleri sadece kendinde bırakmayıp aile ve yakın akrabalarına kadar taşıyan sizler, nasıl utanmaz bir yüzle, İstanbul gibi bir dünya şehrinin belediye başkanlığından Başbakanlığa, oradan Cumhurbaşkanlığına yükselmiş ve bu uzun çizgide dininden, milli ve manevi değerlerinden zerre kadar taviz vermemiş, başta ne ise hep öyle olmuş, öyle kalmış bir şahsiyete din adına söz söyleme cesaret ve cüretinde bulunuyorsunuz? İşlediğiniz cürüm, düştüğünüz durum itibariyle, dünyada din adına konuşacak en son insanlar bile artık sizler değilsiniz, bu haliniz devam ettiği sürece de ebediyen olamayacaksınız.

Yaptığınız bütün bedduaların, okuduğunuz bütün kahriyelerin, sihir ve büyü adına işlediğiniz bütün alçaklıkların başınıza nasıl sel sel bela ve musibet olarak döndüğünü ve bu sefil halinizin size hem dünyada, hem de ahirette nasıl kötü akıbetler hazırladığını hiç olmazsa yaşadığınız ard arda hüsranlar vesilesiyle görün, uyanın. Uzun yıllardır terk ettiğiniz kutsi değerlerinize geri dönün. Kendi uydurduğunuz mazeretlerin arkasına saklanma sapıklığından vazgeçin. Dini, dünyevi maksatlara vesile olsun diye değil, dini, din olduğu için yaşayın.

Recep Tayyip Erdoğan’a düşmanlığınızın gerçek sebebini artık herkes biliyor. Siz aslında onun değil, milli değerlerin ve milli iradenin düşmanısınız. En azından bu milletin düşmanlarının ödün kabul etmez dostusunuz. Ama şunu bilin ki, sizinle mücadele, bütün bir millete mal olmuş mücadeledir. Bu millet, yurdunda son ocak tüttüğü sürece sizinle mücadelesine devam edecektir. Depremleri yaşadınız, şimdikiler artçı uyarılar. Uyanmazsanız, kıyametiniz çok yakın demektir. Vaat edilen vaktiniz sabahtır. Ayetteki soruyu hatırlayın ve ürperin: Sabah yakın değil mi?

YENİ AKİT / Latif Erdoğan



Yoksa şeytanın ortağı aramızda mı?



İklimler değişiyor. Karbondioksit oranı artıyor, okyanuslar ısınıyor, kutuplarda buzullar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor, orman yangınları artıyor, buzul tabakaları parçalanıyor, göller küçülüyor, kurak dönemler uzuyor, ırmaklar kuruyor. Kış sıcaklıkları artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, bitkiler erken çiçek açıyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor, yaşama alanları farklılaşıyor, kıyı şeritleri erozyona uğruyor, mercan resifleri ağarıyor, kar yığınları azalıyor, bulut ormanları kuruyor, hastalıklar yayılıyor, yüksek enlemlerde sıcaklık artıyor... Dünyaya neler oluyor?


Türlü aldatmacalar ve hilelerle kendisini insanlara farklı şekilde tanıtanlar, kitleleri en usta numara, felsefe ve bilimsel yalanlarla güden ve sömürenler, insanları fikren iğdiş edip kendi sistemlerinin kulu ve kölesi yapanlar… Allah’a iftira atıp, şeytana çalışanlar… Peki, kim bunlar?

Yeryüzünde her kıtada kan, gözyaşı, vahşet ve şiddet var. Medeniyetler çatışıyor, hak batıl mücadelesinde mazlumların sesleri arşa yükseliyor. Kıyamet mi yaklaşıyor, mehdi ve deccal mı zuhur etti?

Kıyamete yakın çıkacağı öngörülen en büyük fitne, Allah adına hareket ettiğini de iddia edip insanları ayartacak, kendine bağlayıp, saptıracak olan son ve en büyük musibet, şeytanın yardımcısı güçlü ve kötü ruh Deccal mı aramızda?

Ahlaksızlığın, karmaşanın, savaşların, çatışmaların çok yaygınlaştığı, terörün, cinayetlerin ve şiddetin günlük hayatın parçası haline geldiği bir dönemde doğudan gelecek ve Müslümanlar bir şehirde ortaya çıkacak, kırk günde dünyayı dolaşıp Mekke, Medine ve Mescid-i Aksa’ya giremeyecek Deccal bütün bu fitne fesadın sebebi mi?

Fitneyi en büyük koz olarak kullanan Deccal, medeniyetin zevk ve eğlencelerini, nefsin hoşuna gidecek her şeyi taraftarlarının, dostlarının önüne serer, onları makam, mevki ve maddî imkânlarla el üstünde tutar, refah ve saadet sunar. Kendini tanımayan kimseleri yokluk, azap, işkence ve sıkıntılara atar, hayatlarını zindana çevirir.

Bediüzzaman’ın belirttiğine göre ise Deccal bir kısım padişahlar gibi kuvvet, kudret, kabile, aşiret, cesaret ve servet gibi bir saltanat vasıtası olmadığı halde, zekâveti, fenni ve siyasî ilmiyle mevkii kazanır. Ve aklıyla birçok âlimin aklını emri altına alır, etrafında fetvacı yapar. Birçok öğretmenleri de kendine taraftar eder, din derslerinden soyutlanan millî eğitimi rehber edip tamimine şiddetle çalışır. (Şuâlar, s. 504.)

Dikkat çekmeden, yavaş ve derinden faaliyet gösterecek Deccal ve taraftarları için gizlilik esas olacak, bu amaçla “gizli teşkilatlardan” destek alacak ve bu gizliliğin bir gereği olarak, derin devletler oluşturup onların başına geçecek, adeta “görünmez bir güç” gibi hareket edecektir. Bu sayede sinsi bir şekilde bozgunculuğu organize edecektir.

Çok dilbazdır. Kandırmayı ve demagojiyi iyi bilir. Sahtekârlığı, sinsiliği ve oyunculuğu iyi bilir. Yüze güler fakat çok kahpedir. Sistemli bir şekilde plan hazırlar. Fakat sonunda kendi oyunu kendi başına geçerek belasını bulur.

Düşünüyorum da bütün bu anlatılan yaşananlar değil mi? Devam ediyorum…

Deccal barışa hizmet ettiğini, evrensel değerleri koruduğunu söyler. İnsan haklarını savunucu haliyle mümin rolünde görünür. Deccal bu dini ve insani değerleri savunduğunu söylerken diğer taraftan tam tersini uygulamaktadır.

Deccal adaleti sağladığını söyler ancak adalet sadece kendi taraftarlarınadır. Yani adaletsizlik diz boyu yükselir. Barışa hizmet ettiğini söyler ancak her savaşın ardından o çıkar. İnsani değerleri ve yardımlaşmayı basit örneklerle gösterirken diğer taraftan kaosta, karmaşada ve bozgunculukta başroldedir.

Deccal mutlaka tek gözlüdür. Körlük, gözünün ilahi gerçeklere kapalı olması anlamındadır, yani kalp gözü kördür. Mevlâna “İnsan hevâ ve gazap sebebiyle kör olur” derken bu körlüğün başka bir yönünü nazara verir. Bediüzzaman ise Deccalın yalnız münhasıran bu dünyayı görecek bir tek gözü var ve akıbeti ve ahireti görebilecek gözleri olmamasına işaret eder, yani iman gözü, gözünün hidayet ışığı kapatılmış, kalbi mühürlüdür der.

Deccal hurafelerin, yalancılık ve kötülüklerin sembolüdür. Deccal toplumda fesat ve anarşinin yaygınlaşmasına çabalar.

Deccal Yahudi’dir. Yahudi severliği, Yahudi koruyuculuğu ile Yahudi olduğunu anlamak mümkündür.

Deccalın çocuğu yoktur. Belki de hiç evlenmediği için çocuğu olmayacaktır.

Deccalın boyu çok büyüktür. Tamamen maddeci, tabiatçı, kendinde bir nevi sahte tanrılık tahayyül eden, kendine rükûa vardırır gibi boyun büktüren Deccalın boyunun büyük olması, iktidar ve icraatının büyüklüğüne, maddî ve siyasî gücünün fazlalığına işaret eder.

Deccal, rüzgâr gibi hızlıdır. Halka yalan vaatlerde bulunur, onlara mutluluk söz verir ama mutsuzluğu getirir. İnsanların nefislerine hitap eder, gerekirse onları çeşitli yöntemlerle ikna eder. İkna olmayanları ise sindirirler.

Deccal dini ve siyasi yönden çok güçlü olacak, kendisini çok nazik biri olarak gösterecek ve Dünya’nın ilgisini toplayacaktır.

Son günlerde ülkemizde yaşanan olaylar ve oluşan gerilim ortamı, hadislerde zuhur eden fitnede sanki deccalın parmağı var gibi.

Firavunların, nemrutların yapamadığı tahribatı yapan Deccalı tanırsak onun şerrinden korunabilir, manevi dünyamızı tehlikelerden kurtarabiliriz.

YENİ AKİT / Burak Karen



13 Haziran 2015 Cumartesi

ÜST AKIL BELGESEL AHABER : Dünyayı yöneten üst akıl kim? Üst Akıl belgeseli Bütün sırlar çözülüyor, gizem perdesi aralanıyor… Kim bu üst akıl? Neden yakıyor, yıkıyor, ötekileştiriyor… Komplo teorisi değil gerçekler... Üst Akıl belgeseli A Haber'de ekranlara geldi. İşte o belgeselin tamamı...




Bütün sırlar çözülüyor, gizem perdesi aralanıyor… Kim bu üst akıl? Neden yakıyor, yıkıyor, ötekileştiriyor… Komplo teorisi değil gerçekler... Üst Akıl belgeseli A Haber'de ekranlara geldi. İşte o belgeselin tamamı...



AK PARTİ NİN 2002’den 2015’e Türkiye’nin geldiği noktayı gösteren grafikler




-Merkez Bankası rezervi 28,1 milyar’dan 124 milyara çıkmış,
-Faiz oranları 62.7 iken yüzde 7.7’ye inmiş,
-Gayri Safi Yurt içi Milli Hasıla 232 milyardan, 810 milyar dolara çıkmış,
-İhracat rakamları 36,1’den 160,5 milyar dolara çıkmış,
-Kişi başı gelir miktarı 3 bin 492’den 10 bin 537 dolara çıkmış,
-Merkez Bankası rezervi 29 milyar dolardan 124 milyar dolara çıktı,
-Vergi geliri 60 milyar dolardan 402 milyar dolara çıktı,
-Yurtdışı müteahhitler geliri 46 milyardan, 302 milyar dolara çıktı,
-Kamu toplam borcunun milli gelire oranı yüzde 74’ten, 33,5’a düştü,
-145 arıtma suyu tesisi 595’e çıktı,
-151 plaj ve marina 404’e çıktı,
-Esnaf için kredi faiz oranı yüzde 47’den yüzde 4’e indi,
-Esnafın kullandığı kredi hacmi 153 milyon TL iken şimdi bu rakam 12,6 milyar TL,
- Devletin destekleri ile yapılan Arge proje sayısı 250 iken şu anda 7 bin 139 oldu,
-Kobi ve esnafa destek 14,5 milyon iken bugün 2 bin 830 milyar TL,
-Kosgeb hizmetleri 24 ilden 81 ile çıktı,
-Kosgebe bağlı veritabanına kayıtlı işletme 4 binden 782 bine çıktı,
-OSB sayısı 65’ten 157’ye çıktı,
-Teknopark sayısı 2 taneden 59’a çıktı,
-İleri teknolojisi olan firma sayısı 169 tane iken şimdi 3 bin 16,
-İstihdam sayısı ileri teknolojide 2 bin 453 personelden 26 bin 223,
-Uluslararası patent için 85 başvuru sayısı 600’e çıktı,
-Turizm geliri 12 milyardan 34 milyara çıktı,
-Dünyadaki turizm sıralamasında Türkiye 17’den 6’ sıraya yükseldi,
-11 turizm merkez sayısı 270’e yükseldi,
-Vize almadan seyahat edilen ülke sayısı 42’den 73’e çıktı,
-Tarımsal ihracat yılda 4 milyar dolardan 18 milyar dolara çıktı,
-Avrupa -tarım ekonomisi sıralamasında 4. Sıradan 1. Sıraya yükseldik,
-Dünya tarım ekonomisinde 11. Sıradan 7. Sıraya çıktık,
-Tarım desteği 1,8 milyar TL iken şimdi bu rakam 10 katrilyon,
-Tarımsal gayri safi milli hasıla 23’ten 61’e çıktı,
-Türkiye’de 80 yılda gelinen nokta 6 bin 101 kilometre bölünmüş yol, bugün 23 bin 851 kilometre,
-Bölünmüş yolla birbirine bağlı il sayısı 6’dan 75’e çıktı,
-26 havaalanı sayısı 53’e çıktı,
-9 milyon iç hatlar yolcusu 85 milyona yükseldi,
-60 uçuş noktası varken bu rakam 237’ye çıktı,
-37 gemi tersane sayısı 72’ye çıktı,
-Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi 7,5 milyar TL iken bugün bu rakam 57,7 milyar TL,
-Üniversite sayısı 76’dan 176’ya çıktı,
-14 ildeki doğalgaz sayısı 76 ile yükseldi,
-4 bin 500 km doğalgaz dağıtım hattı şimdi 104 bin 900 km,
-Bor 436 bin tondan 1,8 milyon ton,
-Jeotermal kurulu gücümüz 17,5 mw iken şimdi 405 mw,
-Madencilik ihracatımız 600 milyon dolardan 4 bin 640 milyar dolara yükseldi,
-Rüzgar enerjisi kurulu gücümüz 19 mw iken 3 bin 698 mw’a çıktı,
-Elektrik üretim santrali 300’den 1160’a çıktı,
-Sağlık Bakanlığı bütçesi 2,2 milyar TL’den 21, 8 milyara çıktı,
-Sağlık personeli sayısı 177 bin 780’den 533 bin 911’e çıktı,
-Sağlık tesisi 1078’den 2 bin 836’ya çıktı.”

Çeşitli provokatif eylemlerle ülkede kargaşa çıkarmaya çalışan bu şer odaklarına karşı vicdanımın sesini dinleyerek niçin AK Parti sorusunun cevabını vermeye çalışalım.

Marmaray, hızlı trenler, havaalanları,
610 yeni elektrik santrali,
(51’i devlet) üniversiteler,
 48 yeni stadyum,
343 yeni spor salonu, olimpik ve yarı olimpik yüzme havuzları (28 havuz yapıldı, 48 daha yapılıyor),
yeni tiyatro sahneleri, metrolar, tüneller (50 km’den 207 km’ye çıktı),
raylı sistemler, barajlar,
234 yeni öğrenci yurdu,
119 yeni gençlik merkezi,
56 yeni kültür merkezi, 
nükleer santral,
modern bölünmüş yollar,
modern adliye sarayları,
yerli marka otomobil projesi,
 insansız hava aracı,
 milli silahlar,
 Altay milli tankı,
milli helikopter,
sismik araştırma gemisi,
boğazın altına tüp geçit,
yeni şehir hastaneleri,
81 ile ücretsiz kanser tarama merkezi,
yatağa bağlı hastalara evlerinde bakım,
tersane, liman, geri dönüşüm tesisleri,
Türkiye’nin ilk yerli füze yakıtı,
 bor projelerine destek,
elektrikli araç projelerine destek,
yerli lazer silahı projelerine destek,
88 yeni organize sanayi bölgesi,
dar gelirliye konut,
 başörtüsü serbestisi,
Hz. Muhammed’in hayatı ve Kuran seçmeli ders,
uzaya uydu fırlatma,
uçak, gemi ve helikopter ambulansları,
79 yeni hastane YAPILDI.
Hastane yatak sayısı (13845 yeni yatak), yoğun bakım yatağı %793 (6891 yeni yatak), yeni doğan yatağı %405 (2695 yeni yatak), mr cihazı sayısı 44 (278 yeni cihaz), tomografi cihazı sayısı %277 (335 yeni cihaz), ultrason cihazı sayısı %428 (2121 yeni cihaz), diyaliz cihazı sayısı %212 (3201 yeni cihaz), ağız ve diş sağlığı merkezi sayısı %800 (112 yeni merkez),
yeşil alan miktarı (3 milyar 250 milyon fidan), orman miktarı (1.7 milyon hektar), milli park sayısı (7 yeni milli park), tabiat parkı sayısı (167 yeni tabiat parkı), temiz plaj sayısı,
KOBİ destekleri (172 kat),
savunma sanayisi yerlilik oranı (%24’ten %55’e),
 açılan işyeri sayısı, tıbbi atık sterilizasyon ünitesi (40 adet yeni), turist sayısı, öğrenci sayısı, öğrenci bursları,
doğalgazlı il sayısı, içme suyu ulaşan insan sayısı (52.178 üniteye içme suyu götürüldü), içme suyu arıtma tesisi sayısını (%36’dan %56’ya), atık su arıtma tesisi sayısını (145 tesisten 563 tesise yükseltildi),
 ülkenin elektrik üretimini (129 milyar kwh’den 250 milyar kwh’ye), ortalama yaşam süresi, okuma yazma oranı, okullaşma oranı, tarımsal üretimi, çiftçi destekleri, halka sosyal destekler, TİKA projeleri (2.241’den 13.000’e yükseltildi),
şehit ve gazilere destek,
eğitim ve sağlık harcamaları,
bebek-çocuk aşılama oranı,
 kişi başına düşen doktor, hemşire ve ebe oranı,
ülkenin altın rezervi (1 milyar $’dan 19,5 milyar $’a çıkartıldı),
yurtdışı temsilcilik sayısı (163 den 221’e),
 MB döviz rezervleri (28,1 milyar $’dan 120-125 milyar $’lara) ARTIRILDI.
Asgari ücret %415, en düşük SSK emekli aylığı %317, ortalama memur maaşı %329, en düşük memur maaşı %435, öğretmen maaşı %317, muhtar maaşı %794, muhtaç güçsüz kimsesiz aylıkları %478, engelli ve yaşlı maaşı % 1000 ARTIRILDI.
Dünyanın 3. deniz dolgulu havalimanı (Ordu-Giresun), dünyanın 6. en yüksek barajı (Deriner barajı), dünyanın 3. en yüksek barajı (Yusufeli barajı),
 dünyanın 7. büyük havaalanı, dünyanın tek deniz altı boru sistemi ile su taşıması (KKTC su temini projesi),
 dünyanın en derin batırma tüneli (Marmaray),
dünyanın 4.büyük köprüsünü içeren otoyol projesi (Gebze İzmir otoyol projesi),
 dünyanın 3. büyük tohum gen bankası,
Avrupa’nın 2.büyük milli botanik bahçesi, dünyanın 5. en uzun sulama tüneli (mavi tünel projesi KONYA) YAPILDI.
Ağaçlandırmada dünya 3.sü,
 insansız hava aracı üreten dünyada 3. ülke,
dünyada tramvay üreten 6 ülkeden birisi,
Avrupa’nın 6. Dünya’nın 8. hızlı trene sahip ülkesi,
 dünyanın 6. en çok turist çeken ülkesi,
tarımsal üretimde Avrupa 1.si, dünya 7.si, mavi bayraklı (temiz) plaj sayısında dünya 2.si OLUNDU.
Öğrenciye ders kitabı, süt, tablet, okullara bilgisayar, akıllı tahta (85.000 tane dağıtıldı), projeksiyon (160.000 tane) DAĞITILDI.
Enflasyon %29,7’den tek haneli rakamlara, faizler %63 den %8-10’a, bütçe açığı den %1.3’e, trafikte ölüm oranı 5.7’den 2.3’e, kamu borcu %74’ten %33’e DÜŞÜRÜLDÜ.
Türkiye’nin ilk tohum GEN bankası, Türkiye’nin ilk milli botanik bahçesiAÇILDI.
Teknopark sayısı 2’den 37’ye ÇIKARILDI. 
Dünyada ilk defa iki kıta yeraltından su tüneli ile (Melen Projesi)BİRLEŞTİRİLDİ.
Türk Hava Yolları Avrupa’nın en iyi hava yolları ödüllerini TOPLADI.
Müteahhitlik sektöründe Türk müteahhitler Dünya’da 2.sıraya YÜKSELDİ.
Ekonomi yıllık ortalama %5 BÜYÜDÜ.
IMF’ye borç BİTİRİLDİ. 
Hava kirliliği, çöp sorunu çözüldü. 81 ile MOBESE sistemi KURULDU.
Katsayı zulmü YOK EDİLDİ.
Üniversite harçları KALDIRILDI.
Dünyanın 4. deniz dolgulu havalimanının yapımına (Rize-Artvin Havalimanı) BAŞLANDI.
Binlerce tarihi eserimiz yurda (85 eser) GETİRİLDİ.
Binlerce tarihi yapı restore (4.000 varlık) EDİLDİ.
Orhun Abidelerine giden 48 Km asfalt YOL YAPILDI.
Özel eğitime ihtiyacı olan 56.000’i aşkın öğrenci ücretsiz TAŞINDI.
2002-2015 AK Parti döneminde, 2002’deki gibi her 100 TL verginin 85 TL’si faize GİTMEDİ,
85 TL’si icraatlara gitti ve BÜYÜDÜK, BÜYÜYORUZ ve GELİŞİYORUZ.

Muhalefetteyken “bol keseden vaat, her kişinin işi”. İktidarda “icraatları sıralamak, er kişinin işi”dir. 


“Paralel harekât partisi” konuşuyor AK Parti yapıyor.

“ARAMIZI BOZMAK İSTEYENLER VAR, BU OYUNA ASLA GELMEYİZ!” YENİ BİN YILIN SELAHADDİN EYYUBİYİ DURDURAMAYACAKSINIZ :2016 7 Temmuz seçimleri Sonuç vahim değil, yeniden dirilişin habercisi.


AK Parti bu seçimde tek başına hükümet kurma başarısı elde edemedi. Yüzde 41 oyla birinci parti oldu. Kendisinden sonra gelen partiye 15 puan fark attı ve peşinden gelen iki partinin toplamı kadar oy topladı. 

Bana göre seçimin hayırlı bir mesajı, Erdoğan'ı diktatörleşmekle suçlayanlar karşısında ortaya çıkardığı durumdur. Bir diktatör halkın oylarıyla sınırlanmaz, kendini sınırlayacak bir halkın oyuna asla başvurmaz.

Ne demişti Ayetinde Yüce Allah?"
Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın.
Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz." 
(Âl-i İmrân Suresi, 139. ayet)

Durmak yok!Delicesine mücadeleye devam!
Mücadeleye devam! Durmayın! 
Birbirinize kenetlenin! 
Birbirinize daha çok kenetlenin!

Artık saflar belli olacak!Ya onlar!Ya biz!Bu ülkedeki mücadele haç ile hilalin mücadelesidir !
Vakit AK Partideki hain ve iş bozanları ayırıp , Bir an evel YeniAK YENİ AK PARTİYİ KURMAK , vaktidir.
Vakit, Sayın Erdoğan’a sahip çıkma vaktidir!..
Vakit, Sayın Erdoğan’ı “dışlamayı” telkin eden “teklif” sahiplerine “hayır”deme vaktidir!..
Vakit, tehditlere, şantajlara “rest” çekme vaktidir!..
Vakit, “tezgâhı” bozma, “yalan” vaatlerde bulunanları “dertleriyle” baş başa bırakma vaktidir!.. 

Sürekli fitnenin pompalandığı, biz duygusunun yok edilmeye çalışıldığı, helalleşme yerine hesaplaşma planlarının yapıldığı, esen bahar rüzgârlarından korkanların hazan fırtınaları estirmeye çalıştığı bir ortamda 7 Haziran’da çok partili tarihimizin en önemli seçimlerinden biriidi .

“Birileri, birimizden yanaymış gibi görünerek aramızda sıkıntı oluşturmaya çalışabilirler. Bunu yapanlar da var. Ben kişinin geçmişine bakarım, kritik aşamalarda hangi pozisyonda olmuş, kimlerle işbirliği içine girmiş…
Dava için ne yapmış, ne kadar gözyaşı dökmüş…
Kişileri değerlendirme kriterlerimde bunlar önde gelir.”
Halk içinde , Çoklarının kendilerince “küçük” hesapları vardı .
7 HAZİRAN'DA MİLLET HATA YAPTIĞINI ANLADI
Turgut ÖZAL gitsin .

Herşey düzelir diyenlerin ülkeyi ne hale getirdiklerini bildiğimiz için AK Parti'ye oyumuzu verdik .


Başkanlık sistemi için muhalefet ve yabancı gazeteler aynı şeyleri söyledi. Çünkü kaynakları tek, aynı yere hizmet ettiler. Biz seçim değil harp geçirdik. İçerde ve dışarıda iktidara karşı bir ittifak gördük. AK Parti gibi maddi manevi kalkınma yapan bir partiyi düşürmek için vicdani ve akli hiçbir sebep olamaz. 

Millet 7 Haziran'da hata yaptığını her geçen gün daha fazla anlıyor.

CHP'NİN AMACI HDP'YE BARAJ GEÇİRMEKTİ

CHP'nin alametifarikası din karşıtlığı, MHP'nin alametifarikası ırkçılık, HDP'ninki de ermeni güdümlü olmasıdır.

Bir milyon oyum olsa, imanım icabı hepsini yine AK Parti'ye veririm. 

CHP %35 oy hedefleyerek zaten iktidara gelmek istemedi. Amaç HDP'nin barajı geçmesini sağlamaktı.

Millet CHP'den daha kötü bir parti olamayacağı düşüncesiyle yıllardır merkez sağ partilere yöneliyor.

AK PARTİ'NİN İKTİDARI İÇİN DUALAR EDİLDİ

Filistin'de, Kosova'da, Sudan'da AK Parti'nin iktidara gelebilmesi için dualar edildi. 

One Minute' çıkışını Yahudilere yapabilecek dünyada başka hiç kimse yoktur.


CHP, MHP, HDP, SP, BBP ve Paralel terör örgütü yani “Paralel harekât partisi” ortak üst aklın emir ve desteğinde Erdoğan düşmanlığıyla AK Parti’ye savaş açmış durumda.
Bu kirli birleşim barış sürecinin tamamlanması, sivil anayasanın çıkarılması, toplumsal uzlaşının sağlanması gibi ülke için önemli meseleler üzerinde çalışmak, konuşmak yerine Türk siyasetini kendi çıkarları doğrultusunda dizayn edebilmek, algı operasyonları ve siyaset mühendisliği yaparak sahte bir toplumsal yakınlaşma, ilkesiz, halksız bir seçim hazırlığı ve kuşatıcılık için gayret gösterdiler .
Son sözü millet söyledi. Milli irade ne derse o...
Yahudi-Haçlı ortaklığı ve yerli aktörlerinin tüm karanlık ve çirkin oyunlarına, AK Parti nefretinden gözü dönmüş çevrelerin 28 Şubat türü siyasi mühendisliklerine rağmen milletin verdiği mesaj hezimet değil, AK Parti’ye bir uyarıdır. 
Millet aklınca Ak Parti’ye titre ve kendine gel, pragmatist yaklaşımları bırak, şımardın, böbürlendin, artık özüne dön dedi.
Türkiye’nin büyümesine, gelişmesine, yerlileşip bağımsızlaşmasına, lider ülke konumuna gelmesine karşı, karşıt siyasi, ideolojik çevreleri AK Parti karşısında tek cepheye dönüştüren üst akıl kendi buyruklarını emir telakki eden bir iktidar olmadığı için AK Parti hükümetinden ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan rahatsızdı ve kirli emellerini hayata geçirebilmek için değişim istiyordu. 
Çünkü AK Parti iktidarını devirmek Türkiye’yi durdurmaktı. 

Diriliş hamlesini sabote etmekti. Vesayet dönemini yeniden başlatmak, bağımlı, iradesiz, savrulan, dayatma ve tayin edilen rollerle zayıf bir siyasi iktidar dönemini başlatmaktı.

Başkalarının yanlışlarından önce kendi içimizdeki yanlışları düzeltmemiz lazım anlayışından hareketle önce iğneyi kendine batırıp biz nerede yanlış yaptık diye iyice düşünülmelidir. Peki, neydi bu yanlışlar?


ŞİMDİ MUHASEBE ZAMANIDIR. Geçmişin muhasebesinin, geleceğin planlamasının yapılma zamanıdır. Ciddi sorgulamalar eşliğinde tabanın sesine kulak vermek, kuruluş ruhuna dönmek, AK Parti’nin tek kurtuluş reçetesidir.
İçinden 2 cumhurbaşkanı ve 3 başbakan çıkarmış olan AK Parti 13 yıllık başarının altında doğal olarak yıprandı.
AK Parti, tabanın sesine kulak vererek yüzde 10 kayıp konusunda ciddi bir araştırma yapmalı ve teşkilatlarını gözden geçirmelidir. Milli yapılanmaya hız verilip yanaşma ve yamalar bünyeden atmalı, halktan kopmuş ve 
AK Parti’yi dualarıyla zirveye taşıyıp, çileye talip gayret sahibi insanlar önemsenmedi, hatta itildi. Misyonun çilekeşlerine devşirmeler kadar kıymet verilmedi. 
Servet ve makam sahibi olanların bazıları geldikleri yeri unuttu.
Parti teşkilatları ile sermaye sahipleri kirli ihale ortaklıklarında buluştular. 
Makam sahipleri halkın arasına karışmak yerine zengin sofralarına konuk olmayı tercih eder oldu.
AK Parti’yle büyüyüp makam ve servet sahibi olanlar sahip oldukları serveti ve gücü doğru kullanmadılar. Servet ve iktidar sahibi kimi kişiler içinden çıktıkları topluma yabancılaştılar.
AK kadrolar halk buluşmalarında ve dini halkalarda, iş konuşulmayan, VIP katılımı olmayan hiçbir yerde görünmez oldular.
Partinin esas omurgası olan kadrolar tasfiye edilip devre dışı bırakıldı, işlevsiz kılındı ve partinin ipleri menfaatçi bir güruha teslim edildi.  
Pensilvanya’nın direktifleriyle, İstanbul sermayesinin yasadışı muhalefet yöntem ve araçlarıyla, Türkiye’nin gelişip büyümesine tahammülü olmayan dış güçlerin tasmalı, barkodlu beslemeleriyle aynı çizgide yüründü.     
İstişareye önem verilmedi, ortak akıl kullanılmadı, sahip olunan güç kontrol edilemedi. Sözlerde, davranışlarda, uygulamalarda ölçü tutturulamadı. Bu bağlamda iktidar gücünün efendisi olmak yerine kölesi durumuna düşüldü.
Kontrolsüz güç, aklı devre dışı bıraktı, iktidar sahibini sarhoş edip ölçüsüz cesaret verdi. Had aşıldı, itidal kayboldu, ifrat-tefrit başladı. Kararlar makul ve mantıklı olmaktan çıktı, muktedirlik duygusu benliği sardı, büyüklük vehmine kapılanların ayakları yerden kesildi. Dayanılmaz tutkular, beklenmedik arzular gelişti, hak ve hakikatten uzaklaşıldı, adalet duygusu zayıfladı, sadece kendi aklını beğenenler çoğaldı.
Sonuç olarak; başarı algılarını AK Parti’nin başarısızlığı üzerine bina eden CHP, MHP ve HDP’nin aksine AK Parti, özeleştirisini tamamlamalı ve bunu bir hükümet arayışı ile gölgelememelidir. Yarınlar daha ak, daha aydınlık olacaktır inşallah. 

Çeşitli provokatif eylemlerle ülkede kargaşa çıkarmaya çalışan bu şer odaklarına karşı vicdanımın sesini dinleyerek niçin AK Parti sorusunun cevabını vermeye çalışalım.

Marmaray, hızlı trenler, havaalanları,
610 yeni elektrik santrali,
(51’i devlet) üniversiteler,
 48 yeni stadyum,
343 yeni spor salonu, olimpik ve yarı olimpik yüzme havuzları (28 havuz yapıldı, 48 daha yapılıyor),
yeni tiyatro sahneleri, metrolar, tüneller (50 km’den 207 km’ye çıktı),
raylı sistemler, barajlar,
234 yeni öğrenci yurdu,
119 yeni gençlik merkezi,
56 yeni kültür merkezi,

DEVAMI VAR 




nükleer santral,
modern bölünmüş yollar,
modern adliye sarayları,
yerli marka otomobil projesi,
 insansız hava aracı,
 milli silahlar,
 Altay milli tankı,
milli helikopter,
sismik araştırma gemisi,
boğazın altına tüp geçit,
yeni şehir hastaneleri,
81 ile ücretsiz kanser tarama merkezi,
yatağa bağlı hastalara evlerinde bakım,
tersane, liman, geri dönüşüm tesisleri,
Türkiye’nin ilk yerli füze yakıtı,
 bor projelerine destek,
elektrikli araç projelerine destek,
yerli lazer silahı projelerine destek,
88 yeni organize sanayi bölgesi,
dar gelirliye konut,
 başörtüsü serbestisi,
Hz. Muhammed’in hayatı ve Kuran seçmeli ders,
uzaya uydu fırlatma,
uçak, gemi ve helikopter ambulansları,
79 yeni hastane YAPILDI.
Hastane yatak sayısı (13845 yeni yatak), yoğun bakım yatağı %793 (6891 yeni yatak), yeni doğan yatağı %405 (2695 yeni yatak), mr cihazı sayısı 44 (278 yeni cihaz), tomografi cihazı sayısı %277 (335 yeni cihaz), ultrason cihazı sayısı %428 (2121 yeni cihaz), diyaliz cihazı sayısı %212 (3201 yeni cihaz), ağız ve diş sağlığı merkezi sayısı %800 (112 yeni merkez),
yeşil alan miktarı (3 milyar 250 milyon fidan), orman miktarı (1.7 milyon hektar), milli park sayısı (7 yeni milli park), tabiat parkı sayısı (167 yeni tabiat parkı), temiz plaj sayısı,
KOBİ destekleri (172 kat),
savunma sanayisi yerlilik oranı (%24’ten %55’e),
 açılan işyeri sayısı, tıbbi atık sterilizasyon ünitesi (40 adet yeni), turist sayısı, öğrenci sayısı, öğrenci bursları,
doğalgazlı il sayısı, içme suyu ulaşan insan sayısı (52.178 üniteye içme suyu götürüldü), içme suyu arıtma tesisi sayısını (%36’dan %56’ya), atık su arıtma tesisi sayısını (145 tesisten 563 tesise yükseltildi),
 ülkenin elektrik üretimini (129 milyar kwh’den 250 milyar kwh’ye), ortalama yaşam süresi, okuma yazma oranı, okullaşma oranı, tarımsal üretimi, çiftçi destekleri, halka sosyal destekler, TİKA projeleri (2.241’den 13.000’e yükseltildi),
şehit ve gazilere destek,
eğitim ve sağlık harcamaları,
bebek-çocuk aşılama oranı,
 kişi başına düşen doktor, hemşire ve ebe oranı,
ülkenin altın rezervi (1 milyar $’dan 19,5 milyar $’a çıkartıldı),
yurtdışı temsilcilik sayısı (163 den 221’e),
 MB döviz rezervleri (28,1 milyar $’dan 120-125 milyar $’lara) ARTIRILDI.
Asgari ücret %415, en düşük SSK emekli aylığı %317, ortalama memur maaşı %329, en düşük memur maaşı %435, öğretmen maaşı %317, muhtar maaşı %794, muhtaç güçsüz kimsesiz aylıkları %478, engelli ve yaşlı maaşı % 1000 ARTIRILDI.
Dünyanın 3. deniz dolgulu havalimanı (Ordu-Giresun), dünyanın 6. en yüksek barajı (Deriner barajı), dünyanın 3. en yüksek barajı (Yusufeli barajı),
 dünyanın 7. büyük havaalanı, dünyanın tek deniz altı boru sistemi ile su taşıması (KKTC su temini projesi),
 dünyanın en derin batırma tüneli (Marmaray),
dünyanın 4.büyük köprüsünü içeren otoyol projesi (Gebze İzmir otoyol projesi),
 dünyanın 3. büyük tohum gen bankası,
Avrupa’nın 2.büyük milli botanik bahçesi, dünyanın 5. en uzun sulama tüneli (mavi tünel projesi KONYA) YAPILDI.
Ağaçlandırmada dünya 3.sü,
 insansız hava aracı üreten dünyada 3. ülke,
dünyada tramvay üreten 6 ülkeden birisi,
Avrupa’nın 6. Dünya’nın 8. hızlı trene sahip ülkesi,
 dünyanın 6. en çok turist çeken ülkesi,
tarımsal üretimde Avrupa 1.si, dünya 7.si, mavi bayraklı (temiz) plaj sayısında dünya 2.si OLUNDU.
Öğrenciye ders kitabı, süt, tablet, okullara bilgisayar, akıllı tahta (85.000 tane dağıtıldı), projeksiyon (160.000 tane) DAĞITILDI.
Enflasyon %29,7’den tek haneli rakamlara, faizler %63 den %8-10’a, bütçe açığı den %1.3’e, trafikte ölüm oranı 5.7’den 2.3’e, kamu borcu %74’ten %33’e DÜŞÜRÜLDÜ.
Türkiye’nin ilk tohum GEN bankası, Türkiye’nin ilk milli botanik bahçesiAÇILDI.
Teknopark sayısı 2’den 37’ye ÇIKARILDI. 
Dünyada ilk defa iki kıta yeraltından su tüneli ile (Melen Projesi)BİRLEŞTİRİLDİ.
Türk Hava Yolları Avrupa’nın en iyi hava yolları ödüllerini TOPLADI.
Müteahhitlik sektöründe Türk müteahhitler Dünya’da 2.sıraya YÜKSELDİ.
Ekonomi yıllık ortalama %5 BÜYÜDÜ.
IMF’ye borç BİTİRİLDİ. 
Hava kirliliği, çöp sorunu çözüldü. 81 ile MOBESE sistemi KURULDU.
Katsayı zulmü YOK EDİLDİ.
Üniversite harçları KALDIRILDI.
Dünyanın 4. deniz dolgulu havalimanının yapımına (Rize-Artvin Havalimanı) BAŞLANDI.
Binlerce tarihi eserimiz yurda (85 eser) GETİRİLDİ.
Binlerce tarihi yapı restore (4.000 varlık) EDİLDİ.
Orhun Abidelerine giden 48 Km asfalt YOL YAPILDI.
Özel eğitime ihtiyacı olan 56.000’i aşkın öğrenci ücretsiz TAŞINDI.
2002-2015 AK Parti döneminde, 2002’deki gibi her 100 TL verginin 85 TL’si faize GİTMEDİ, 
85 TL’si icraatlara gitti ve BÜYÜDÜK, BÜYÜYORUZ ve GELİŞİYORUZ
.

Muhalefetteyken “bol keseden vaat, her kişinin işi”. İktidarda “icraatları sıralamak, er kişinin işi”dir. “Paralel harekât partisi” konuşuyor AK Parti yapıyor.


DERLEME / Abdullah Bin Ali