29 Kasım 2014 Cumartesi

Gelenler - 41 - Soylar




Noreagaaa ve Achernahr takma adlı iki araştırmacının, Hashemsfilms,
Kur'an-ı Kerim, İncil ve Tevrat'tan ilham alarak yaptığı dünya dinlerindeki
Anti-Christ, Deccal, İmam Mehdi ve İsa'nın ikinci gelişi gibi konuları içeren
"The Arrivals" dizisinin Türkçe altyazılı halidir




Aleister Crowley: Ünlü İngiliz okültist, Skoç Riti'nde 33. derece Büyük Üstad, özgür mason, yazar, mistik, satranç ustası, dağcı, şair, ressam, astrolog. Eylemleriyle henüz yaşarken "Dünyanın En Kötü Adamı" şeklinde adlandırılan Crowley, Altın Şafak tarikatı, Ordo Templi Orientis gibi farklı okült organizasyonların üyesiydi.

SATANİZM'İN KURUCU VE KENDİ DÖNEMİNİN EN BÜYÜK KARABÜYÜCÜSÜ OLARAK TARİHE GEÇEN BU ŞAHIS KİLİSE TARAFINDANDA DÜNYANIN EN KÖTÜ ADAMI ÜNVANINI ALMIŞTIR..

ayrıca bu şahıs oğluna Attaturk ismini vermiştir.. bunun da nedenini bilen yok..

BÜYÜ KONUSUNDA KABALA BAZINDA ÇOK İLERLEDİĞİ İDDİA EDİLMEKTE..

Alaister Crowley'i biraz daha iyi tanıyabilmek için, 1934 yılında aleyhine açılan bir davaya bakmakta olan Hakim Swift'in, hakkında söyledikleri;

Kırk yılı aşkın bir süredir şu veya bu yetki ile yasaların tatbiki ile uğraşmaktayım. Şu ana kadar akla gelebilecek her türlü sapıklığı bildiğimi düşünmekteydim. Düşünmekteydim ki habis ve kötü olan herşeyin şu veya bu zamanda benden önce üretilmiştir. Bu davada şunu öğrendim ki bizler eğer yeterince uzun yaşarsak yeni birşeyler daha ögrenebilmekteyiz. Şimdiye kadar kendisini yaşayan en büyük şair olarak tarif eden bu adamın ürettikleri kadar sinsi, korkunç ve küffar ve mide bulandırıcı şeyler duymadım.


28 Kasım 2014 Cuma

Erdoğan: Son nefesimize kadar Hakk'ı anlatacağız







İstanbul'da bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Dini Liderler Zirvesi'nde 41 Ülkeden gelen katılımcılara hitap etti.
Bu zirvenin sadece Türkiye için sadece Latin ABD ülkeleri için değil tüm islam coğrafyası ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını tekrar Allah'tan niyaz ediyorum. Diyanet işleri başkanlığımızın son derece gayretli son derece isabetli bu çalışmaları neticesinde bu zirve vesilesi ile 41 ülkeden 71 temsilci İstanbul'a geldiler.
BİZE DÜŞEN SON NEFESİMİZE KADAR HAKK'I ANLATMAKTIR
Latin ABD ülkelerine inşallah 2015 yılı içerisinde daha ağırlık vereceğiz. Bu hafta Cezayir ve Ekvator Ginesi'ne gidiyoruz. İşimizin tüm dünyada ne kadar ağır olduğunun idraki içerisindeyiz. Tabi sorumluluğun içinde olmak yetmiyor, icraat gerekiyor netice gerekiyor. İslam Dünyası'nda bu noktada sıkıntımız çok büyük. Şiirle konuşmak bazen zor oluyor. Tercümede zorluklar olduğu için bizde bunlar aslında güzel ifadedir. Konuyla ilgili olarak da gönül diliyle konuşmak çok farklı oluyor şairlerimiz onu da güzel telaffuz etmişler. Biz bu şekilde anlatmaya gayret edeceğiz. Gönlümüzden geçenleri gönüldaşlarımızla paylaşacağız.

İslam, insanın kendi tercihi ile kendi iradesi ile inanması ile birlikte Allah'ın kişiye bahşettiği en büyük hediyedir. Yani hidayettir. Eğer kalplerine kulaklarına damga vurulmuş ise gözlerine de perde inmişse ne kadar anlatırsanız anlatın onlar inanmayacaklardır.
İSLAM DİNİ SÖMÜRGENİN KÖLELEŞTİRME ARACI OLMADI

İki osmanlı Gemisi okyanusa açılmış ancak yollarını kaybederek hocamında ifade ettiği gibi Brezilya'nın Rio sahiline varmışlar. Gemide bulunan ve alim bir zat olan Abdurrahman Efendi Brezilya'da kaldı ve oralarda hep İslam'ı anlattı. İnsanlara tebliğ vazifesinde bulundu. 19-20. YY'larda çok sayıda müslüman Latin Amerika'ya göç ettiler. Bu göçmenler Osmanlı pasaportuna sahip oldukları için bugün hala El Turko olarak anılırlar.

Basbakan Erdogan Kuveyt'den Dünya'ya Tarihi Çagri.





Şeyh Fahad el-Ahmed Uluslararası Hayır İşleri Ödülü Kurulunca kendisine verilen İslam Dünyası Mümtaz Şahsiyet Ödülü'nü aldı. Erdoğan, İsrail'in Filistinlileri insanlık dışı yöntemlerle katlettiğini, Akdeniz'de korsanlık yapıp, yardım gemisine saldırarak 9 Türkü şehit ettiğini belirterek, "Biz bunu görmezden, duymazdan geleceğiz öyle mi? Herkes susabilir, herkes tepkisiz kalabilir, herkes susarak onaylayabilir, ama biz susmayız, susamayız ve emin olunuz susmayacağız" dedi.

Tayip Erdoğan'dan İslam dünyasına Unutulmayacak Ders!!! (Efsane Konuşma)

Başbakan Erdoğan - İslam Alimleri Toplantısı Konuşması - TAMAMI (17.07.2...






Erdoğan'ın İslam Alimleri toplantısı konuşması İZLE
Başbakan Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'nda İslam Alimleri toplantısında konuştu.

Erdoğan İslam Alimleri Toplantısında Konuştu...

Recep Tayyip Erdoğan, Mezhep, Mezhepçilik


Dolmabahçe Sarayı'nda İslam Alimleri toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kendisi için yapılan mezhepçi söylemlerine çok sert cevap verdi. Erdoğan 'Bize mezhepçi diyenler çocuklarınıza neden Ömer ismini koymazsınız' dedi.

Başbakan Erdoğan, İslam Alimleri toplantısında yaptığı konuşmasına İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına değinerek başladı.

'ÖMER BİZİM DEĞİL Mİ?'

Konuşmasında, 'Biraz özeleştiri yapalım' diyen Erdoğan kendisi için yapılan mezhepçi söylemlerini eleştirdi; 'Biz mezheplerine bakmıyoruz kimsenin. Bize mezhepci diyenler, neden çocuklarınıza Ömer ismini koymuyorsunuz? Ömer bizim değil mi? Hüseyin, Ali bizim değil mi? Niye Ömer ismini duyunca rahatsız oluyorsunuz?'

Başbakan Erdoğan'ın konuşmasından satır başları;

'Türkiye olarak asırlar boyunca yaptığımız gibi ilahi emri yerine getirmeye çalışıyoruz. Müslüman, müslümanın kardeşidir, ona yalan söylemez, ona ihanet etmez. Müslümanın kanı müslümana haramdır. Yaşananları hem anlamakta hem de anlamlandırmakta güçlük çekiyorum. Bir adam bombayı gidiyor bir camide ibadet edenlerin üzerinde patlatıyor. Bu adam kendine Müslüman diyor.

1 MİLYON 50 BİN MÜLTECİ VAR ÜLKEMİZDE

200 bin insan bombalar yağdırılarak öldürülüyor. 1 milyon 50 bin mülteci var ülkemizde. Olay farklı zemine doğru kayıyor. Aynı şekilde Lübnan ve Ürdün bunun sıkıntısını yaşıyor. Bu yaşananlar ilahi kitap tarafından şiddetle yasaklanmıştır.

ÖLDÜRENİ SAMİMİ BULUP, ÖLENLER İÇİN İSE HAK ETTİLER DEMEK YANLIŞ

Bu toplantıyı ben bir özeleştiri toplantısı olarak görmek istiyorum. Biz nerede yanlış yaptık? 200 bin insanın öldürüldüğü bir yerde öldüreni samimi bulmak, ölenler için ise hak ettiler demek doğru değil.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER NİÇİN KURULDU

İsrail 10 gündür Gazze'ye bomba yağdırıyor. Şu ana kadar 220'den fazla Gazzeli masum hayatını kaybetti, bunun içinde çocuklar ve kadınlar var. Dünya ölenler Filistinli olduğu için hiç sesini çıkarmıyor. Birleşmiş Milletler'in sesini duyuyor musunuz? Göstermelik şeyler yapılıyor. Birleşmiş Milletler niçin kuruldu? Dünya barışı için, peki dünya barışına katkısı var mı? Onların gizli amacı neyse ona hizmet ediyorlar.

MEMNUN OLAN İSLAM ÜLKELERİ VAR

Filistin olayından memnun olan İslam ülkeleri var, çünkü memnun olmasalar onlar da müdahil olurlar. Filistin'de bizim özbeöz kardeşlerimiz öldürülüyor, Filistin'de insanlık ölüyor. Bizim için önemli olan rabbimizin rızasını kazanmaktır, kulların rızasını değil. Biz Filistin'in 1948'den beri yaşadığı acı için kıvranırken Lübnan eklendi, Somali, Suriye eklendi. Filistin meselesinde İslam dünyası dik dursaydı belki de bugün İslam dünyası kanıyor olmayacaktı.

EY İSLAM DÜNYASI NEREDESİN

Batı susarken İslam dünyası da susuyor, seyrediyor. Cidde'de islam işbirliği Teşikilatı konferansı yapıldı. Türkiye, Katar ve Filistin üst düzey temsil edildi. Diğerleri temsilci gönderdi. Ey İslam dünyası neredesin? Senin için parçalanmıyor mu?

SEN BATI'YI BIRAK

Sen Batı'yı bırak. Filistin'de bir mezhep çatışması olmadığı için İslam dünyasının dikaktini çekmiyor. Filistin'de bizim öz kardeşlerimiz ölüyor. Müslümanların şerefi ölüyor.

ÖMER İSMİNDEN NEDEN RAHATSIZ OLUYORSUN

Biz mezheplerine bakmıyoruz kimsenin. Bize mezhepci diyenler, neden çocuklarınıza Ömer ismini koymuyorsunuz? Ömer bizim değil mi? Hüseyin, Ali bizim değil mi? Niye Ömer ismini duyunca rahatsız oluyorsunuz?' .



Cumhurbaşkanı Erdoğan - Müslüman Dini Liderler Zirvesi Konuşması / 15.11...





Cumhurbaşkanı Erdoğan, Latin Amerikalı islam alimlerinin İstanbul'daki toplantısında katılımcılara seslendi. İslam dünyasının keşiflerine ve manevi zenginliğine değinen Erdoğan, 'Amerika’yı Kolomb değil 1178’de Müslümanlar keşfetti' dedi ve ekledi 'Kristof Kolomb anılarında, Amerika kıtasında dağın tepesinde gördüğü bir camiden bahseder. Kristof Kolomb’un bahsettiği Küba’daki o dağın tepesine bir cami yakışır'

Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:


- Önümüzdeki günlerde Küba'ya bir ziyaret gerçekleştirmeyi düşünüyorum.İslam Allahın insanlara verdiği en büyük hediyedir. Bize düşen son nefesimize kadar insanları hakka davet etmektir.

- Az önce Diyanet İşleri Başkanımız ifade etti. Ben de konuşma metnimi hazırlarken Abdurrahman Efendi’yi de ekledim. Onu hayırla yad etmek bizim için de bir görev.

- 1866’da iki Osmanlı gemisi Basra’ya ulaşmak üzere İstanbul’dan ayrılmış ama yollarını kaybederek Brezilya sahiline varmışlardı.

- Gemide bulunan Abdurrahman Efendi yıllarca Brezilya’da kaldı ve yıllarca dolaşarak İslam’ı anlattı. Göçmenler Osmanlı pasaportu oldukları için El Turko olarak tanındılar ve hala öyle tanınıyorlarLatin Amerika'nın İslamla tanışması 12. yüzyıla kadar sürdü.


- Amerika’yı Kolomb değil 1178’de Müslümanlar keşfetti. 1178'te Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmıştı.Kristof Kolomb'un anılarında Küba'nın bir dağında cami olduğu söylenir. Ben bugün Kübalı kardeşimle de konuşurum o dağın tepesine bugünde bir cami yakışır.


- İslamiyet sömürge dini değildir.Müslümanlar kemyyetin değil, keyfiyetin peşinde oldular. İslamı daha çok gönülle buluşturmanın mücadelesi verildi. İslam tarihinde bir sömürgeleştirme olayına şahit olamazsınız. İslam en çok mazlumların garip ve gürebanın dinidir. İslam zulmün değil, zulme başkaldıranın vasıtası olmuştur.

- Biz Türkiye olarak tarihin bize yüklediği mirasın ve sorumluluğun farkındayız. Endülüs'teki müslümanın hakkını bizim dedelerimiz savundu.Kutsal mekanların asırlardır hizmetkarlığını yaptılar. Türkiye içerdeki ve dışardaki bir çok olayı bertaraf etti.

- Azınlık olmalarına rağmen, inanıyorsanız o halde üstünsünüz. Yüzyıllar boyunca nasıl ayakta kaldıklarını da biliyoruz.

- Yardımlaşarak, paylaşarak kardeşlik hukuku içinde her yerde varlığımızı sürdürmeye İslam’ı yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğiz.

- Ben tarihini bize yüklediği mirasın ve omzumuzda taşıdığımız sorumluluğun farkındayız. Yüzyıllar önce 1 Dünya Savaşı’ında çok sayıda ülkeye karşı kahramanca mücadele etti. Yeni Türkiye Cumhuriyet’ini kurduk, tehditlere karşı boyun eğmedik.

-Mekke'nin Medine'nin izzeti ve şerefini bizim dedelerimiz muhafaza ettiler.

- Hamdolsun şu an Türkiye içerideki ve dışarıdaki tehlikeleri bertaraf etti. Tarih sayesinde yeni şükürler olsun yerini almaya başladı. Dünyanın her karışında savunduğumuz barışla birlikte bu yeryüzünde biz de varız diyoruz. Türkiye’nin hiçbir ülkenin sınırları ve içerisinde gözü yoktur, emeli yoktur.

- Dünyanın her yerinde barışın egemen olmasını istiyoruz. Sahip olduğumuz ulusal kuruluşlarla barışın, dostluğun temellerini atıyoruz.

- TİKA gibi Kızılay gibi, AFAD, TRT, AA gibi kuruluşlarımızla yoksullara ulaşmanın mücadelesini veriyoruz. Bu büyük insanlık mücadelesinde Diyanet İşleri Başkanlığı'mız çok müstesna bir yerde duruyor.


- İstanbul’da bulunduğunuz süre içerisinde Müslüman kardeşlerimizin acısını daha yakından hissettiğinize inanıyorum... Müslüman gönüller arasında fiziki uzaklıklar yoktur. Ortadoğu’da Müslüman kardeşlerimiz çok ağır bedeller ödüyorlar. Karşımızda duran acı manzaranın çok sebebi var. Öz eleştiri yapmak zorundayız.

- Mevcut manzarada gayrimüslümlerin payı olduğu muhakkaktır ama tek sebep gayrimüslimler değildir. Müslümanların ezilmişliğini, yoksulluğunu İslam’ın kendisine bağlayanlar çok büyük saygısızlık içerisindedirler. Acaba şu anda İslam dünyasında Müslüman zenginler zekatlarını tam hakkıyla veriyorlar mı? Petrolün hakkı tam hakkıyla veriliyor mu?


- Mısır'da seçilmiş iktidar devrilirken demokrasiye inandığını söyleyenler darbeci yönetimi eleştirmedi. Suriye'de 300 bin insan öldü, dünya seyrediyor.
- Petrolü olan ülkelere demokrasi götürmek istiyorlar ama petrolü olmayan ülkelere karışmıyorlar. Biz özümüze kulak verecek Kuran ve sünnet ile adil olacağız. Her zaman ifade ediyorum, onların bir tuzağı varsa Allah'ın da bir tuzağı vardır. Biz iyi olmak istersek Allah bize bir yol gösterecek.

ERDOĞAN AVRUPA'YA POSTA KOYUYOR İZLE

Başbakan Erdoğan - İslam Alimleri Toplantısı Konuşması (17.07.2014 Tamam...





Erdoğan'ın İslam Alimleri toplantısı konuşması İZLE
Başbakan Erdoğan'ın İslam alimleri Toplantısı konuşması
17 Temmuz Başbakan Erdoğan İslam Alimleri Toplantısında
Erdoğan'ın İslam Alimleri toplantısı konuşması İZLE
Başbakan Erdoğan, İslam Alimleri toplantısında yaptığı konuşmasına İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına değinerek başladı.
Başbakan Erdoğan'ın İslam alimleri Toplantısı konuşması
Erdoğan: 'Müslüman olduğumuzu haykırmak zorundayız
ÖMER İSMİNDEN NEDEN RAHATSIZ OLUYORSUNUZ
Biz mezheplerine bakmıyoruz kimsenin. Bize mezhepci diyenler, neden çocuklarınıza Ömer ismini koymuyorsunuz? Ömer bizim değil mi? Hüseyin, Ali bizim değil mi? Niye Ömer ismini duyunca rahatsız oluyorsunuz?"

Başbakan Erdoğan'dan İslam dünyasına Filistin çağrısı
Erdoğan'ın İslam Alimleri toplantısı konuşması İZLE
Başbakan Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'nda İslam Alimleri toplantısında konuştu.
Başbakan Erdoğan "Dünya İslam Bilginleri Barış,itidal ve sağduyu insiyatifi toplantısı" açılış toplantısında konuştu
Başbakan erdoğan Tekirdağ mitingi 17 temmuz 2014
ak parti Tekirdağ mitingi 17 temmuz 2014
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen "Dünya İslam Bilginleri Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi" toplantısında konuşan Gannuşi, Müslümanların, insanların durumlarını, çektiklerini konuşmak ve bu meselelere çare bulmak için toplantıklarını söyledi.
Başbakan Erdoğan'ın İslam alimleri Toplantısı konuşması tam metni 17 Temmuz 2014
Başbakan Erdoğan, İslam Alimleri toplantısında bir konuşma yapıyor. Başbakan Erdoğan'ın İslam alimleri Toplantısı konuşması tam metni 17 Temmuz 2014... Erdoğa, konuşmasında islam dünyasında yaşanan çatışmaları şiddetle kınadı. Erdoğan; "ölen de müslüman öldüren de müslüman" dedi.
slam dünyasının alimlerinin bir araya geldiği, Diyanet İşleri Başkanlığının öncülüğünde düzenlenen 'Dünya İslam Bilginleri Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi' toplantısı başladı. Dolmabahçe Sarayı'nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla başlayan toplantının açılış oturumunda Başbakan Erdoğan bir konuşma yapıyor.

Başbakan Erdoğan'ın konuşmalarının satır başları;
ÖMER İSMİNDEN NEDEN RAHATSIZ OLUYORSUN
Ömer bizim değil mi? Hüseyin, Ali bizim değil mi? Niye Ömer ismini duyunca rahatsız oluyorsun?"
Başbakan Erdoğan, İslam Alimleri toplantısında yaptığı konuşmasına İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına değinerek başladı.

"ÖMER BİZİM DEĞİL Mİ?"
Başbakan Erdoğan'dan İslam dünyasına Filistin çağrısı
Başbakan Erdoğan, Dolmabahçe'deki toplantıda yaptığı konuşmasında İslam dünyasını Filistin'deki zulme sessiz kalmamaya çağırdı.
Başbakan Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'nda Dünya İslam Bilginleri Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi Toplantısı'nın açılışında bir konuşma yaptı.


Konuşmasında İslam dünyasında yaşanan kanlı çatışamalara değinen Erdoğan, "Tüm Müslümanlar kardeştir" dedi. Filistin konusunda da İslam dünyasına seslenen Başbakan, "Ey İslam dünyası sen neredesin? Canın yanmıyor mu? Sonra Batı neden susuyor diyoruz. Sen kendi evinde susarsan başkası bir şey der mi?" diye sordu.
Erdoğan İslam Alimleri toplantısında konuştu!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan İslam Alimleri Toplantısında Konuştu. Başbakan Erdoğan Konuşmasında Filistin'deki savaşa duyarsız kalan İslam Alimlerine seslendi.
EY İSLAM DÜNYASI NERDESİN?
FİLİSTİN'DE MEZHEP ÇATIŞMASI OLMADIĞI İÇİN İSLAM DÜNYASI DUYARSIZ

Sen Batı'yı bırak. Filistin'de bir mezhep çatışması olmadığı için İslam dünyasının dikkatini çekmiyor. Filistin'de bizim öz kardeşlerimiz ölüyor. Müslümanların şerefi ölüyor.

Bizim için önemli olan Rabbimizin rızasını kazanmaktır, kulların değil. Filistin olayından memnun olan islam ülkeleri var.
SİYASİLER KARŞISINDA EL PENÇE DİVAN DURAN İSLAM ALİMİ OLMAZ

Siyasiler karşısında el pençe divan duran islam alimi bilmem. Suriye'de zalim esed yanlarına

Dolara mahkum olmuş kişiden alim olmaz. alim ilmini satmaz. Siz yüreğinizi ortaya koyun millet sizin peşinizden gelecek.

Akşemsettin olmasa Fatih olmazdı.
Başbakan Erdoğan'ın katılımıyla Dolmabahçe Sarayı'nda Dünya İslam Bilginleri Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi Toplantısı'nın açılışı gerçekleştirilldi. Başbakan tayyip Erdoğan'ın da bir konuşma yaptığı toplantıda, islam alimlerinin çalışmaları devam edecek.
Erdoğan: 'Müslüman olduğumuzu haykırmak zorundayız
Erdoğan'ın İslam Alimleri toplantısı konuşması



27 Kasım 2014 Perşembe

BUGÜN KUKLA VEHABİ SUUDİ ARABİSTAN'IN GERÇEK SAHİBİ İNGİLTERE'DİR : Hindistan'ın güvenliği, Büyük Britanya İmparatorluğu'nun çıkarı için Suudi Arabistan'ı kurup, tampon olarak aramıza koydular.



2 yıl İslam dini eğitimi verdikleri İngiliz casusu Hempher aracılığı ile yeni bir mezhebi de hayata geçirdiler.

Onun adı Vehabilik'ti. 

Bugün kukla Vehabi Suudi Arabistan'ın gerçek sahibi İngiltere'dir.
Dünyada petrol fiyatları ilginç bir şekilde düşmektedir. Çünkü Suudi Arabistan petrol üretimini aniden yüzde 25 artırmıştır.
Böyle bir kararı kendi başına verecek gücü asla yoktur.

"Üretimi artır" talimatı PATRON'dan yani LONDRA'dan gelmiştir. Zira ders verilmesi gereken üç ülke vardır onlar için.
Kuzey Irak petrollerini alıp Ceyhan'dan dünyaya satan Türkiye'dir birincisi. Ukrayna'yı işgal eden Rusya'nın da petrollerine darbe vurmaktır amaç.

Kuklaları Suudiler vasıtasıyla, diğer bölgelerde çıkan petrolleri de rekabet içine çekerek özellikle ABD'ye dönen K.IRAK'a ve Ruslar'a ağır bir ekonomik sopa indirmek siyasetini güdüyor İngiltere.

Ortadoğu'daki birçok ülkeyle, KURUCU olduğu için TOP gibi oynayan İngilizler, ortak çalıştıkları Derin Amerika ve Mossad vasıtasıyla IŞİD'i kurmuştur.
Ve müthiş bir ALGI operasyonu ile IŞİD'e Sünni damgası vurulmuştur.

IŞİD bugün camileri, türbeleri, mezarları yıkmaktadır. Bu sadece Vehabi kültüründe vardır.
Kurban bayramında IŞİD'in hakimiyetinde olan tüm şehirlerde mezarlıkların başına asker dikilmiştir. Ziyarete gelenler kapıdan çevrilmiştir.

Çünkü Vehhabi kültüründe kabir ziyareti ŞİRK'tir. Ancak dünya medyası YAHUDİ Baronların elindedir.
Tüm dünyaya Vehabilik adına gelen SELEFİLİĞİ "Sünni" diye tanıtarak müthiş bir ALGI OPERASYONU yaptılar.
11 Eylül öncesi tüm dünyada Şİİ TERÖRÜ adıyla algı operasyonu yapıyorlardı.



Sonra Vehabilere EL KAİDE'yi kurdurup, Irak'a saldırmak için İKİZ KULELERE musallat ettiler.
İsrail kasabı Netenyahu 11 Eylül'den sonra ABD'ye gelip tam 6 ay televizyonlardan inmedi.
Vehabi EL KAİDE'nin "Sünni" olduğunu anlattı. Taa o günlerde SÜNNİ TERÖRÜ adı altında ALGI OPERASYONU için düğmeye bastılar. Bugün de IŞİD'le, "Sünni terörü" diyerek vehabileri kullanıyorlar.
Özellikle de Avrupa'dan çok sayıda kişi "SÜNNİ HALİFE geldi, MEHDİ ALEYHİSSELAM YOLDA" diye koşup IŞİD'e katılıyor.
Batıda son yıllarda Müslüman sayısı patladı. Sadece Avrupa'da 44 milyon Müslüman yaşıyor. Kuzey Afrika'dan, Uzakdoğu'dan, Ortadoğu'dan binlerce Müslüman kaçak yollarla Avrupa'ya akın ediyor. 20-30 yıl sonra Avrupa nüfusunun beşte biri Müslüman olacak.
Büyük korkuya kapılan liderler, istihbaratlarına adım adım Müslümanları takip ettirip fişliyor. IŞİD terörüyle Türkiye de dahil tüm bölgeyi vurma ve sarsma avantajını da gördüler. Ülkelerinde ne kadar tehlike görüp fişledikleri radikal varsa savaş bölgesine gönderme fırsatını yakaladılar.
Gönderiyorlar, ellerine IŞİD bayrağı altında silah verip havadan bombalayarak İMHA ediyorlar.
Böylece içlerindeki tehdidi de uzak diyarlarda toprağa gömüyorlar. Ülkeleri de parçalara ayırarak, Müslüman coğrafyada kan ve gözyaşı akıtıyorlar.
Gül ve HAÇ kardeşliği yani Hıristiyan-Siyonist ittifakı inanılmaz kazanımlara kavuşuyor bölgede. Korku ve dehşet salarak, kukla liderlere silah satıp, petrollerine konuyorlar, fiyatlarla istedikleri gibi çıkarları için oynuyorlar.
Türkiye'ye de "IŞİD'e yardım ediyor" damgası vurarak operasyon yapıyorlar. İçimizdeki dünyadan ve dinden bihaber olanları da aynı cümlelerle TELLAL yapıp bağırtıyorlar.
Churchill 1. Dünya savaşında Arap kabilelerine silah dağıttığında İngiltere ayağa kalkmıştı.
"Araplara neden silah veriyorsun? Bugün ayaklandıkları Osmanlı'ya çevirdikleri silahlar yarın İngiltere'ye dönmez mi" diyerek ağır ithamlarda bulunmuşlardı.
Gülerek cevap veren Churchill "Merak etmeyin dağıttığımız o silahlarla birbirlerini öldürüp, boğazlarını keserler. Bize dönme şansları hiç yok. Çünkü UÇAKLARIMIZ'la HAVADAN gerektiğinde vurup imha ederiz" demişti.
Bugün sınırımızda yaşananlar İNGİLİZ CHURCHİLL YASALARI'ndan başka bir şey değildir.
IŞİD'i Müslümanlara saldırtıyorlar.
Erkeklerin boğazlarını kestiriyorlar, kadınları, kızları ganimet olarak cariye yapıyorlar, kimini de satıyorlar. İngiliz güdümündeki Vehhabi kültüründe, kendilerinden olmayan "ŞİRK" yani "KÜFÜR" içindedir ve malı, mülkü, canı, ırzı HELAL'dir.
Ve dün ajanslara düşen son haber;
"Burnumuzun dibinde, Kobani çevresinde tespit edilen 11 yabancı istihbarat mensubu yakın takibe alındı"
Hem yönetiyorlar, hem de havadan gelenlere koordinat veriyorlar. Dedik ya, bu bir ALGI, Ortadoğu ve YENİ Türkiye'yi de vurma, Avrupa'da "Allahüekber" diyenleri, Suriye ve Irak'ta "Allahüekber" diyenlerle birlikte İMHA operasyonu diye.
1000'i aşkın Filistinliyi toprağa gömen İsrail'in güvenliği daha da bir arttı neticede!!!
Takvim


FAZLA UZUN DEĞİL 7 HAZİRAN 2015'TEN SONRA YENİ TÜRKİYE BİLEĞİNİ ÖPMEK ZORUNDA KALACAKLAR : Coşkuyu, ateşi, heyecanı söndürmek için hep birlikte Orgeneral Özel'e, Hakan Fidan'a, Başbakan Davutoğlu'na ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a ardı ardına operasyonlarını sürdürenler hayale kapılmasın.


SONUÇ: Coşkuyu, ateşi, heyecanı söndürmek için hep birlikte Orgeneral Özel'e, Hakan Fidan'a, Başbakan Davutoğlu'na ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a ardı ardına operasyonlarını sürdürenler hayale kapılmasın.


OK YAYDAN ÇIKTI. KUTLU YÜRÜYÜŞÜ DURDURAMAYACAKLAR.
DİZ ÇÖKTÜREMEYECEKLER.
FAZLA UZUN DEĞİL 7 HAZİRAN 2015'TEN SONRA YENİ TÜRKİYE BİLEĞİNİ ÖPMEK ZORUNDA KALACAKLAR.

GENELKURMAY VE MİT'E SALDIRI


Son günlerde iki hassas kurumumuza yönelik derinliği bulunan bir algı operasyonu yürütülüyor. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'i ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı hedefe oturtan özel çabalar göze batıyor.

Daha doğrusu özel planlara göre bir cephe harekatı var.
Türkiye'nin kaderini etkileyen, geleceğine yönelik nokta atışlarda bulunanların tesadüfen ortaya çıkmadığını biliyoruz. Bu bağlamda, Türkiye'nin belkemiği iki kuruluşu olan Genelkurmay ve MİT'e yönelik konuşmalar da tesadüfen olmuyor. Özel ve Fidan'a yönelik saldırıların,PKKKCK-
HDP'nin 45 vatandaşımızın ölümüne, yüzlerce yaralanmaya, birçok kamu kurumunun yakılıp yıkılmasına yönelik 6-7 Ekim olaylarından sonra başlatılması tesadüf değildi. 
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel'e yönelik yerli-yabancı bir kumpasla başlatılan bir algı operasyonu göze batıyordu.


Arkasından Fethullah Gülen'in emriyle Milad partisini kuran İçişleri eski Bakanı İdris Naim Şahin, Genelkurmay ve MİT'i yıpratmaya yönelik Uludere safsatalarıyla ortaya çıkıyordu. MİT Müsteşarı Fidan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından planlıprogramlı hedefe konuyordu. Ne tesadüftür, her iki kuruluşa yönelik muhalif odakların başlattığı algı operasyonun arkasındaki adres Fethullah Gülen ve onun içteki ve dıştaki kollarına çıkıyor. 

Büyük hedef Erdoğan 
Devletin belkemiği iki hassas kuruluşun neden hedefe koyulduğunu anlamak için, ne yaptıklarına bakmak yeterli. İki hassas kuruluşun hükümetin arkasında dimdik duruşu vardır.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 100 yıllık kangren olmuş Kürt ve Alevi sorunlarına neşter atarken, en büyük desteği Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Özel ve MİT Müsteşarı Fidan'dan görmektedir.

Çözüm sürecinin baltalanmasını engelleyen Fidan, oyunlarını bozmuştur. Gülen cuntasının orduya sızma harekâtını engelleyen Genelkurmay Başkanı Özel hedefe konmuştur. Yerli-Yabancı derin algı operasyonunda, Özel ve Fidan ön planda görünse bile aslında Büyük Hedef olarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bulunduğu apaçık ortadadır. Başta CHP ve işbirliği yaptığı Fethullah Gülen Cuntasının elemanları, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu'nun hem içte hem dışta gerçekleştirdikleri restorasyonun kendilerini çukura biraz daha itmesinden çok tedirginler. 


Kukla Suudi Arabistan'ı kullanarak petrol fiyatlarını dibe vurdurdular. Rus ekonomisi bu yıl tam 110 milyar euro zarara uğrayacak.


Dünyada büyük bir savaş yaşanıyor.
Evet bazı yerlerde silahlar konuşuyor ama bazı yerlerde de savaş kapalı kapılar ardında yaşanıp sokaklara taşınıyor.

Ukrayna'da Rusçu Devlet Başkanını, Almanya liderliğinde Avrupalılarla indirdiler.
Rusya da gitti Kırım'a daldı, topraklarına kattı.
Sen misin bunu yapan.

Zaten Yahudi Baronların ve Yahudi petrol tüccarlarının tamamını da kovmuştu ülkeden Putin.

Bardağı taşıran son damla bile kalmamıştı artık.
Şiddetle Putin'e saldırıyorlar.
İngiliz The Economist "2 yıl ömrü kaldı Putin'in" diye yazdı.

Kukla Suudi Arabistan'ı kullanarak petrol fiyatlarını dibe vurdurdular. Rus ekonomisi bu yıl tam 110 milyar euro zarara uğrayacak.

Ayrıca ekonomik ambargo nedeniyle 32 milyar euro extra bir kayıp yaşaması bekleniyor. The Economist, yabancı yatırımcıların bu yıl 100 milyar euro'yu Rus piayasından çekerek kaçacağını duyurdu.

Rus döviz rezervleri altı ay içinde 100 miyar euro eridi. Yaklaşık bir ay önce Türkmenistan'daydık. Petrol fışkıran bir ülke.

Orada bir İngiliz petrol şirketinin üst düzey yöneticisi ile sohbet ettik. "Rusya'nın elinde fazla para var. En az 200 milyar eurosunu çalacaklar. Operasyon için düğmeye basıldı" diyordu.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İSEDAK toplantısındaki konuşmasında İslam İünyasına tarihi çağrıda bulundu.


Burada yaptığı konuşmada İslam cografyası üzerinde yaşanan olaylara değinen Erdoğan, Batı'nın İslam ülkelerinin petrolü ve altınını sevdiğini ama asla kendisini sevmediğini belirterek tarihi bir çağrıda bulundu. Hiç bir mezhep ayrımı yapmadan tüm İslam ülkelerinin bir köşeye çekilip yaşanan kaostan kimin kazançlı çıktığını görmesi gerektiğini ifade eden Erdoğan, ancak çözümün fitilinin bu şekilde ateşlenebileceğini söyledi.
HERGÜN BİR KAÇ KERBELA YAŞANIYOR

Meselenin sadece yoksulluk olmadığını, İslam cografyasının tarihinde hiç olmadığı kadar kanla anılır hale gelmiş durumda olduğunu belirten Erdoğan,''Hemen hergün farklı ülkelerde bir kaçtane Kerbela'ya şahit oluyoruz. Hergün çocuklarımız ve kadınlarımız ölüyor. Kutsal mekanlarımız gözlerimizin önünde barbarların postalları ile çiğneniniyor. Sesimiz çıkabilyor mu?, Konuşabiliyormuyuz? hayır..''
 diye konuştu.

BİZİ  DEĞİL, ÖLÜMÜZÜ SEVİYORLAR!

İslam ülkelerinin yeryüzünde barışı tescil edebilecek güce sahip olduğunu ve eğer istenilirse akan kanların da durabileceğini, çocuklar ölmeyebileceğini de dile getiren Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürü;  ''İstenirse Ortadoğu'daki kan durabilir. Filistin'in yanlızlığı giderilebilir. Bizim sorunumuzu dışarıdan gelen çözemez. Dışarıdan gelenler İslam coğrafyasının petrolünü, altınını seviyor, bizim iç karışıklılığımızı seviyor. Bizim ölümüzü seviyorlar. Ama inanın bizi sevmiyorlar. Buna daha ne kadar göz yumacağız.''

ERDOĞAN'DAN TARİHİ ÇAĞRI!

''Her ne mezhepten olursa olsun tüm kardeşlerime çağrıda bulunuyorum''
 diye konuşmasını sürdüren Erdoğan,  ''Ne olur şöyle bir kenara çekilelim ve bu kaostan ve tartışmalardan kim kazançlı çıkıyor bunu görelim. Şayet bunu görebilirsek çözümün fitilini ateşlemiş oluruz.'' dedi.

BATI MEDYASININ HEDEFİ OLDUM

İslam dünyasındaki sorunlara dikkat çektiği için batı medyasının hedefi haline geldiğini de aktaran Erdoğan, ''Bizim sorgulamamızı istemiyorlar, tarihi hatırlatmamızdan çok ama çok rahatsız oluyorlar'' diyerek, ''Dünyada dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın yoksulun hakkını savunmamızdan rahatsız oluyorlar'' dedi.
PETROL UĞRUNA KIYANLARDAN OLMAYACAĞIZ

Petrol, altın, elmas uğruna, bitmek bilmeyen hırs uğruna canlara hatta ve hatta çocuklara kıyanlardan olamacaklarını da söyleyen Erdoğan, ırkçılığın da yanında olmayacaklarını belirtti.

SUSMAK YAŞANANLARDAN DAHA AĞIR

Yaşanılan trajedilerden daha ağır olanın susmak ve bahane üretmek olduğunu dile getiren Erdoğan,
 ''Ama inanın hesap gününde hesap gününün sahibi karşısında hiçbir mazeret geçerli olmayacaktır. Masum çocukların elleri susanların ve katillerin üstünde olacaktır.'' dedi.

TEK ÇIKIŞ YOLU BİRLİK!

Türkiye olarak hiçbir ülkenin toprak bütünlüğüne yönelik niyetlerinin olmadığını ve bölgedeki hiçbir meseleye çıkar nazarında bakmadıklarını ifade eden Erdoğan, tarihinin en tahlihsiz dönemini yaşayan İslam cografyasında çıkışın ise birlikten geçtiğini söyledi.

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI AKAN KANA SESSİZ KALAMAZ

BM'nin çocukların akan kanına sessiz kaldığını ancak İslam İşbirliği Teşkilatı'nın buna sessiz kalamaycağını da ifade eden Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü; ''Dünya barışına daha büyük katkılar sunabiliriz. Yeryüzündeki tüm çatışmalara müdahale edebiliriz. Hamd olsun bunlara yapacak birikim ve gücümüz var. tek ihtiyacımız olan ittifaktır.''

BM'DE REFORMA İHTİYAÇ VAR!

BM'nin gerçek manada bir reforma ihtiyacı olduğunu da sözlerine ekleyen Erdoğan, dünya 5'ten büyük olduğunu ancak ne yazık ki dünyanın 5'e mahkum olduğunu söyledi.

ADIMLARI ATALIM

2011 yılında tercihli ticaret sisteminin yürürlüğe girebilmesi için üye ülkelerin atacağı sadece bir kaç adımın olduğunu da söyleyen Erdoğan,  bu adımların atılmasını rica etti.

NETİCELİ TOPLANTILAR YAPMALIYIZ

Neticesi olmayan toplantılar değil neticesi olan toplantılar yapılması gerektiğine de dikkat çeken Erdoğan,
 ''Bizim finansman gücümüz nerelerde değerlendiriliyor bunu araştırmamız lazım. İnanın bizim finansman gücümüz farklı zamanlarda karşımıza çok farklı bir şekilde çıkabiliyor.'' dedi.

GAYRİMENKUL VE ALTIN BORSASI KURULMALI

Erdoğan konuşmasının sonunda İSEDAK'ın Gayrimenkul Kıymetler ve, Altın borsası noktasında da adım atması gerektiğini ifade etti.

Dünyaca Ünlü Alimden Recep 

Tayyip Erdoğan'a Destek Çağrısı!


Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Karadavi, Başbakan Erdoğan'ı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde desteklediğini açıkladı.

Karadavi, ''Cumhurbaşkanlığı seçiminde, güvenlir, samimi ve güçlü lider Erdoğan'ı destekliyor ve Türkiye halkını da Erdoğan'ı desteklemeye davet ediyorum" açıklamasında bulundu.
''ERDOĞAN'IN DURUŞU ARAP LİDERLERİ ZOR DURUMDA BIRAKTI''
Karadavi, sosyal paylaşım sitesi Facebook'taki hesabından yaptığı açıklamada, "İsrail'in Gazze'ye saldırısı noktasında, Suriye devrimi sürecinde ve Mısır'daki askeri darbeye karşı mazlum halkın yanında duran Erdoğan'ın bu duruşu, birçok Arap liderlerini zor durumda bıraktı. Bu nedenle cumhurbaşkanlığı seçiminde güvenlir, samimi ve güçlü lider Erdoğan'ı destekliyor ve Türkiye halkını da Erdoğan'ı desteklemeye davet ediyorum" değerlendirmesinde bulundu.
'ÇOK SEVDİĞİM TÜRKİYE HALKINA SESLENİYORUM...''
"Çok sevdiğim ve beni seven yüce Türkiye halkına sesleniyorum" diyen Karadavi, "Türkiye halkı son yıllarda farklı alanlarda kalkınmayı beraberinde getiren büyük bir demokrasi örneği sergiledi. Ben bu demokrasi yolundaki başarıyı Türkiye ve İslam ümmetine hayır getirmek üzere yollarını tamamlamaları için çağrıda bulunuyorum" ifadesini kullandı.
''OYLARINIZI HEBA ETMEYİN''
Türkiye'nin uzun bir süre İslam alemine liderlik yaptığını ve İslam dünyasını düşmana karşı koruduğunu aktaran Karadavi, ülkenin büyük bir kalkınma örneğiyle demokrasinin sembolü haline gelerek daha önce İslam aleminin liderliğine doğru yeniden yol aldığını belirtti.
Karadavi, oy kullanmanın yararlı bir faaliyet olacağına değindi. Ayetlerle desteklediği açıklamasında toplum yararına oy kullanmanın "Bir tanıklık" olduğunu vurgulayan Karadavi, herkesin oy kullanması ve bu hakkını heba etmemesi gerektiğini ifade etti.
''OY VERMEK DİNİ BİR VAZİFEDİR''
"Ülkesinin ve halkının yararı doğrultusunda doğru bulduğu kimseye oy vermek dini bir farizedir. Kur'an bize bu yönde talimat vermiştir" ifadesini kullanan Karadavi, "Oy kullanma noktasında, kalbinin sesini dinlemeyerek ve Allah'tan korkmadan seçimlerde ehil olmayan kişilere oy kullanarak 'tanıklık' etmek Allah'ın verdiği yetkiye ihanet etmektir" yorumunda bulundu.
İslam dünyasının Türkiye'nin yarını ve daha sonrasından beklentileri olduğuna değinen Karadavi, şunları kaydetti:
''ALLAH'IN ONUNLA OLMAMIZI EMRETTİĞİ BİR KİŞİ''
"Müslüman Türkiye toplumunun cumhurbaşkanlığı seçiminde samimiyeti ve cesaretiyle, güçlü, güvenilir, bilgili, vatanına, dinine ve milletine sadık olduğunu ispatlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı seçmesine davet ediyorum. Zekası ve geniş perspektifiyle halkının desteğini alan Erdoğan, bu duruşuyla, Allah'ın onunla olmamızı emrettiği bir kişi olduğunu gösteriyor. Çünkü Allah bize, 'Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun' diyor."
''EN MÜNASİP KİŞİ ERDOĞAN''
Erdoğan'ın Arap ve İslam ülkelerinin yanı sıra dünya genelinde önemli bir lider haline geldiğini aktaran Karadavi, "Kendi şahsım adına ve Dünya Müslüman Alimler Birliği kurumu adına Cumhurbaşkanlığı makamına en münasip kişinin Erdoğan olduğunu vurguluyorum. Çünkü Erdoğan uzun süredir demokrasi ve ögürlük arayışı içerisinde olan halkını İslami ve tarihi değerleriyle buluşturdu. Ekonomi, kültür alanında gelişmeler göstererek, komşu ülkeleriyle kurduğu ilişkileri geliştirdi ve böylece Türkiye'yi son yıllarda dünyada önemli bir noktaya taşıdı'' değerlendirmesini yaptı.
 



PARALEL YAPI'YI CIA İLE MOSSAD YÖNETİYOR : Paralel Yapı soruşturmasında ifade veren, Gülen'in eski sağ kolu Latif Erdoğan: Paralel Yapı benim gözümde terör örgütüdür. Yapı artık CIA ve Mossad'ın eline geçmiş ve artık ABD ile İsrail adına hizmet eder bir hale gelmiştir

Fethullah Gülen'in bir dönem en yakınındaki isimlerden olan Latif Erdoğan'ın Paralel Yapı soruşturması kapsamında savcılıkta verdiği 26 sayfalık ifadesinin tam metnine SABAH ulaştı. Erdoğan ifadesinde, "1990'lı yıllara taşıdığımız bu hizmet hareketi CIA ve MOSSAD gibi gizli servislerin kontrolü altına girdi. Paralel benim nazarımda terör örgütü niteliği taşıyan bir yapıdır" dedi. Bir dönem Fethullah Gülen'in en yakınındaki isimlerden olan Latif Erdoğan, ifadesinde çok önemli tespitlerde bulundu. İşte Erdoğan'ın ifadesinden çarpıcı bölümler: 

AMAÇ İSLAM DEVLETİ
 
http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg
 Fethullah Gülen'in amacı devlet ve kurumlarını ele geçirmek, İslam devletini oluşturmaktır. Kısacası bugüne yorumlanmış hilafet anlayışıdır. Bu amaçlar uğruna devlet ve organlarında kadrolaşma net bir şekilde oldu. Bunun en belirgin örneği 17 Aralık sürecidir. Paralel örgüt kadrolarının yapmış olduğu bu operasyonlar gerçekleşseydi Türkiye devleti ele geçirilmiş olacaktı. 

http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg
 Gülen'in Edirne dönemi çok önemlidir. Çünkü orada ABD Konsolosluğu tarafından insanlara izletilen filmler sayesinde Amerikan kültürünü vermeye çalışmışlardır. Bu durumdan Gülen'in de etkilendiğini ve Amerikan hayranı olduğunu bizzat kendi söylemi ile şahit oldum. 

http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg
 Gülen'in Nur Vergin, Kasım Gülek, Bülent Ecevit gibi isimlerle teması, Kemalist gruplarla, Amerika ile olan ilişkiler ve akabinde Masonlar ile yakınlaşması, hizmetin kuruluşundaki amaç ile Gülen'in değişim sürecine girdiğinin açık bir göstergesidir. Yapı neticede CIA ve MOSSAD'ın eline geçmiş, ABD ve İsrail adına hizmet vermeye başlamıştır. 

HALK PLANI BOZDU
 

http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg
 Fethullah Gülen'in devleti ele geçirmeye yönelik faaliyetleri vardır. Gülen aracılığı ile dış güçler darbe girişimi neticesi hükümeti ele geçireceklerini ya da devireceklerini zannettiler ancak halkın her şeye rağmen devlete sahip çıkması neticesinde bütün planlar bozuldu. Gülen'i tüm toplum benimser diye düşündüler ancak bekledikleri gibi olmadı. 

PSİKOLOJİSİ BOZULDU
 
http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg
 Hakan Fidan yerine emniyet kökenli Ramazan Akyürek getirilecek, dış güçlerin ve Paralel Yapı'nın hedefleri doğrultusunda hizmet edecekti. Recep Tayyip Erdoğan rahatsızlandığı zaman cemaate ait bir hastaneye yatırıldığını duyan Hakan Fidan hızlı bir şekilde hastaneye yetişip ameliyata mani olmuş ve Paralel Yapı'nın amaçladığı tehlikeli sonuca engel olmuştur. Bu sebeple İsrail ve Paralel Yapı tarafından Fidan sevilmeyen bir şahsiyet olmuştur. 

http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg
 17 Aralık sürecinden sonra Fethullah Gülen'in ilk bir ayını pişmanlıklarla geçirdiğini, mağlubiyeti hazmedemediğini biliyorum. Bu süreçten sonra kendisine olan ilginin azalması psikolojisini olumsuz etkiler, normalde yapmayacağı bir hareketi yapacak duruma gelebilir. 

http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg
 Fethullah Gülen in iki temel hedefi vardır. Birincisi 'üst akıl'ı memnun etmek, diğeri ise dünya üzerinde bu anlayışı entegre etmektir. Bu üst akıl dershaneler konusunu fırsat bilerek, Gülen'in hükümete karşı harekete geçmesini sağladı. Devlet içinde yatay bir büyüme gerçekleştiren Paralel Yapı, dikey büyüme sürecine geçerek devletle çakıştı. CIA ve FBI tarafından Paralel Yapı'ya ait kültür merkezlerinde yetiştirilmiş kadroya değişik eğitimler verdi. 


 Gülen'in yakın çevresine 17 Aralık süreci ile ilgili "Keşke şimdi yapmasaydık" dediğini duydum. Bu şekilde konuşmasının nedeni ise yapılan hareketten sonuç alınamaması. Eğer bu sonuç alınsaydı; Gülen, Humeyni misali yurda dönecekti. Bu başarısızlık aynı zamanda cemaatin ABD ve İsrail nazarında prestij kaybetmesine neden olmuştur. Bu nedenle hükümeti zayıf düşürmek amacıyla Ayasofya konusu gündeme getirilmiştir. 

EŞİME 'ONDAN BOŞAN' DEDİLER
 


http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg
 Kızım Fatih Üniversitesi'nde okurken okula yakın olması sebebiyle sadece ailedekilerin bildiği bir ev tutmuştum. Eşim de kızımla aynı evde kalıyordu. İsimlerini bilmediğimiz iki bayan gelerek eşimin benden boşanması hususunda telkinde bulundu. Bu teklif 3 kez de sokakta önüne çıkmak suretiyle tekrarlanmıştır. Sadece aile fertlerinin bildiği bir ev, takip yolu ile tespit edilmiştir. 

PARA TRAFİĞİNDEN ÖZCAN SORUMLU
http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg
 İllerde "himmet" ve "bağış" adı altında paralel yapılanma için toplanan paraların 15'te biri Gülen'in kendisine getirilirdi. Gülen ise bu parayı genel bütçeye bakan Mütevelli Heyeti'ndeki isimlerin başındaki isim Mustafa Özcan kanalı ile gerekli yerlere aktarırdı. Mustafa Özcan tüm para trafiğini kontrol eder. 

İŞADAMLARI KANDIRILIYORDU
 
http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg
 Himmet toplantısında bulunduğum zamanlarda büyük rakamların söylendiğini görüp maddi durumu iyi olmayan arkadaşlarımın büyük paralar bağışlayacağını duyunca şaşırırdım. Orada o arkadaşın vaat ettiği büyük parayı nasıl vereceğini sorduğumda onun teşvik için diğer şahısların bağışını artırmak için söylendiğini öğrendim. Himmet toplantılarına bu olaydan sonra bir daha gitmedim. 

SABAH


Latif Erdoğan Fethullah Gülen'i kendi silahıyla vurdu

A Haber ekranlarında Milli Güvenlik Kurulu'nun verdiği "Paralel Yapı ile mücadele” kararını değerlendiren Latif Erdoğan, seçim dönemlerinde meydanlarda konuşulan konular artık devlet politikası haline gelmiştir." dedi.


GÜLEN'İN GENEL KARAKTERİ, GÜCE TESLİM OLMAK!

Latif Erdoğan'a, 28 Şubat sürecinde Fetullah Gülen'in Çevik Bir'e mektup yazarak okulları teslim etmek istediğini ancak, dershanelerin kapanması üzerinden AK Parti hükümetine karşı Paralel Yapı'nın açtığı savaşı hatırlattık.

Erdoğan, "O dönemdeki teslimiyet, güce karşı teslimiyetti. Zaten o, Gülen'in genel karakteridir, güce karşı teslim olur. Fakat burada kendisini daha çok güçlü kabul ettiği için bir atraksiyon yaptı o da geri tepti" dedi.

KAYNAK: Yeniakit

 FETHULLAH GÜLEN TARAFINDAN HAKKINDA AÇILAN 12 CEZA VE TAZMİNAT DAVASINA RAĞMEN PARALEL YAPIYI DEŞİFRE ETMEYE DEVAM EDEN GÜLEN’İN ESKİ İKİNCİ ADAMI LATİF ERDOĞAN BUGÜN SERT BİR YAZI KALEME ALDI.


Neden savcılığa ifade verdiğini anlatan Latif Erdoğan sosyal medya üzerinden yürüyen kara propagandaya ve yıldırma kampanyalarına "hodri meydan" dedi.

İŞTE LATİF ERDOĞAN'IN BUGÜNKÜ YAZISINDAN BAZI BAŞLIKLAR:

ANKARA'DAN ÜST DÜZEY BİR YETKİLİ ARADI VE RANDEVU İSTEDİ

Dört ay kadar önce, Ankara Emniyet'ten üst düzey bir yetkili beni telefonla aradı ve görüşmek üzere randevu istedi; memnuniyetle kabul ettim, birkaç gün sonra da evime geldiler, sohbet edip görüştük. Paralel yapıyla ilgili medya yoluyla söylediklerimin resmi bir işleme dönüşebilmesi için tanıklık yapıp yapamayacağımı sordular. Cevaben şunları söylediğimi hatırlıyorum: Medya yoluyla söylediklerimin tümünün arkasındayım; ve söylediklerimi ömrümün sonuna kadar da savunurum. Ancak benim söylediklerimin hukuki bir belge niteliği taşıyıp taşımayacağı yargının bileceği bir husus. Şu anda, ülke olarak çok büyük bir kaosa sürükleniyoruz. Paralel yapı bunun baş aktörü. Cemaati de kuşatmış durumdalar. Devlet- millet el ele bu badireyi aşmak zorundayız. Paralel yapının atraksiyonlarından ülkenin zarar göreceği kesin; fakat kesin olan bir başka yön de cemaatin bitip tükeneceği gerçeği. Devletin, bu tehlikeyi önlemek adına yapacağı her türlü faaliyete; hukuk çerçevesi içinde kalmak; kurunun yanında yaşı da yakmamak kaydıyla, gücüm ölçüsünde katkıda bulunurum; ve bunu da vatani bir vazife addederim.
Muhataplarım da aynı görüşte olduklarını; özellikle suçsuzların ayrıştırılması adına çok ciddi özen gösterildiğini ifade ettiler. Gündemdeki başka konular üzerine de sohbet ettik; izin isteyip ayrıldılar.

İki hafta kadar sonra, üç kişilik bir ekiple gelip ziyaret etmek istediklerini yine telefonla bildirdiler; kabul ettim, yine evimde buluştuk. İki-üç saat diye başladığımız sohbet, saatlerce sürdü. Konuşmalarımı kayda alıp alamayacaklarını sordular; alın dedim. Görüntülü kaydı da kabul ettim. İsterseniz sizi gizli tanık olarak dinleyelim, dediler. Asla, dedim. Ve devam ettim; sizleri tanımıyorum, belki sizler de cemaat üyesi polislerdensiniz. Ancak şunu biliniz ki, size yaptığım ve yapacağım konuşmaların bütününü bizzat Hocaefendinin yüzüne karşı da söyleyemeyecek olsam, kesinlikle size de konuşmazdım. Ben bu ifadelerin asla gizli kalmayacağını, basına yansıtılacağını; hatta savcının eline geçmeden belki de bir nüshasının Gülen'e gönderileceğini bilerek ve düşünerek konuşuyorum. Hatta bu durum gerçekleşirse ayrıca sevinirim; çünkü kendisine mesajlarımı doğrudan ulaştırmış olurum, dedim. 

VERDİĞİM SAVCILIK İFADESİ BİR İNTERNET SİTESİNDE HABER YAPILDI
Aradan bir ay kadar bir süre geçti; aynı ekipten bir telefon daha aldım; daha önceki görüşmemizde atlanılmış bazı konular olduğunu fark ettiklerini, bunlarla ilgili bir görüşme daha yapmak istediklerini söylediler. Olur, dedim, geldiler, görüştük. Zaten, yüreklerinin vatan aşkıyla yanıp tutuştuğuna şahit olduğum bu fedakar vatan evlatlarına hayır demem de mümkün değildi.

Sordukları sorular yine benim medya yoluyla konuştuğum konulardı. Bu arada, paralel yapıyla ilgili oldukları kabul edilen kişilerle ilgili benden de bilgi istenildi. Yüzden fazla isim soruldu. Çoğunu tanımadığım için cevapsız bıraktım; onlar zapta geçirilmedi. Tanıdıklarım hakkında, özellikle paralel yapıyla ilişkisi olmasını imkansız gördüğüm kişiler üzerindeki kanaatimi bu yönde tasrih ettim; onların bir kısmı da zabıttan çıkarıldı. 

Tahminimde yanılmamıştım. Daha dosya münderecatına girmeden, tanık olarak verdiğim ifadeler, alıntılar halinde bir internet sitesinde haber yapıldı. Sonra da başta Gülen olmak üzere, ifadelerimde adı geçenler soluğu müşteki sıfatıyla savcılıkta aldı. Geçenlerde bu ifadeler bütünüyle bir ulusal gazetede manşetten verildi. Şu anda sökün edip gelen soruşturmalara cevap yetiştirmekle meşgulüm. Sürekli alınan takipsizlik kararları da hızlarını kesmeye yetmiyor. Ben de bu müfterilere, iftira davası açsam mı diye düşünüyorum..

TEK BİR PARALELCİ KALMAYINCAYA KADAR MÜCADELE EDECEĞİM

Bakın ey müfteriler, şu ülkede tek bir paralelci kalmayıncaya kadar, Allah'ın izni ve keremiyle sizlerle mücadeleme devam edeceğim; bunu kıt aklınızın bir kenarına böylece yazın, bu bir.

Benim dediklerimin, söylediklerimin, anlattıklarımın hukuki bir karşılığının olup olmadığı beni değil yargıyı ilgilendirir, kararı ne siz ne de ben verecek değiliz, bu iki.
Yargının elinde, ayrıca benim somut delil göstermeme gerek kalmayacak kadar, hem de çok fazlasıyla delil var, bu üç.
Benim anlattıklarım, milli hafızaya aynen kaydediliyor, bunlarla tarihe not düşülüyor; ve sizlerle alakalı maşeri vicdanın kararı şekilleniyor, bu dört.
Ne yaparsanız yapın, nereye kaçarsanız kaçın, bir gün adalet karşısında yaptıklarınızın hesabını vermekten kurtulamayacaksınız, bu beş.
Ve bir gün, bu konularla ilgili bir kitap yazarsam, tanık olarak verdiğim ifadeleri, noktasına virgülüne dokunmadan aynen kitabıma derç edeceğim, bu altı. 
Korkusuzluğun ne olduğunu, daha önceki paniklediğiniz dönemlerde sizlere fiili olarak çok gösterdim, öğretmeye çalıştım; öğrenemediniz, bu dersimi bir kez daha, bu sefer size karşı tekrar etmiş olacağım, bu da yedi. 

Latif Erdoğan/Akit


-Cemaat kime hizmet ediyor?
-FG neden amerikada?
-Dinler arasi diyalog safsatasini neden cemaat üstlendi?
-İstihbarat bilgilerini cemaat neden toplar?
-Hosgoru cemaati neden bir anda nefret dili kullanmaya basladi?
-Devlet icindeki kadrolasmanin nedeni nedir?
-Sinavlarda yapilan yolsuzluklar neden?
-Hakim ve savcilarimis yetisiyor" (akrabam olan onemli bir cemaat mensubu tarafindan ifade edilmistir) sözü aciklanabilnir mi?
-Yolsuzluk adi altinca cemaate mensup adli ve yargi mensuplarinca yapilan operasyonlarin arka planinda neler vardi?




Yahudi işadamı David Kazado'dan şok açıklamalar Türkiye'de olay yaratac...

26 Kasım 2014 Çarşamba

İSLAM BİRLİĞİNDE HALİFELİK NASIL OLMALIDIR ?

İslam Birliği’nin kurulması sadece İslam aleminin değil, her dinden, her milletten ve her düşünceden insanın kurtuluşu olacak.

1. Bütün ümmetin itaat etmesi, bağlanması, emrine girmesi gereken halifenin seçimi mevcut şartlarda öncelikli değildir. Önce ülkelerin âkıl ve âlim kişileri gerektiği kadar toplantılar yapmalı, İslam'ın ittifaklı temel ilkelerini rehber edinerek müzakereler ve danışmalar sonunda İslam dünyasının temel problemlerini, bunların sebeplerini ve çözüm yollarını ortaya koymalıdırlar.

2. Bu çözüm yollarından biri olarak ülkelerin halkları arasında, âkıl ve âlimlerinin öncülüğünde kardeşçe ilişkiler başlatılmalıdır.

3. Mevcut yönetim şekilleri farklı olduğu gibi yöneticilerin makam ve mevkilerini bırakma niyetleri de yoktur. Bu yüzden ortaya çıkacak yan çizmeler, direnişler ve bozgunculuklar olabilecektir. Bunları daha baştan engelleyecek tedbirler üzerinde düşünülmeli ve ümmetin yeniden oluşumuna (ihya veya inşasına) giden yolda ilk şart, ülkelerin rejim ve yöneticilerini değiştirmek olmamalıdır.

4. Mevcut yönetim şekillerine ve yöneticilere dokunmadan (işe buradan başlamadan) yapılacak çok şey vardır. Önceliklere titizlikle riayet edilmelidir.

5. Belli bir ilerleme sağlandıktan ve bir ortak güç (otorite) oluştuktan sonra İslâmî bakımdan meşru olmayan hususlarda ısrar edenleri önce ıslaha çalışılmalı, bu mümkün olmadığında yola ve yolculuğa zarar vermeyecek şekilde ortak eylemlerle tasfiye cihetine gidilmelidir.

6. Âlimler birliği (bir manada ülü'l-emr, ehlü'l-halli ve'l-akd) İslam dünyasının birlik şeklini belirledikten sonra bu birliğe başkanlık edecek şahsı (bu manada halifeyi) belirlemeye sıra gelecektir.

7. Halifenin mutlaka bir devletten, bir ırktan, bir coğrafyadan… olması gerekmediği gibi şartlar zorluyorsa dönüşümlü olması da mümkündür. Diyelim ki bir 'İslam Birliği' kuruldu, bu birliğe bütün İslam ülkeleri üye oldular, bazı konularda ülkeler yetkili, bazı konularda da Birlik yetkili oldu. Bu takdirde Birlik, belli bir süre için bir ülkenin başkanını veya başka bir uygun şahsı seçer, süre sonunda Birlik anlaşırsa aynı şahıs başkanlığa devam eder, anlaşamazsa önceden belirlenmiş kurala göre başkası başkan olur.

8. Başkanın yardımcıları ve danışma kurulu farklı ülkelerden ve en uygun adaylar arasından seçilir.

Tabii bu yazdıklarım benim düşün-cemdir; tartışmaya veya ikmale açıktır. Olmaması gereken ise bir yerde birileri çıkıp kendilerini Halife, Mehdî, Mesih ilan etmesi, ümmeti bağlanmaya davet etmesi, kabul etmeyenlere savaş ilan etmesi, Müslüman ve gayr-i müslim masum (kanı ve canı haram) olan insanları katletmesi ve

bunu da İslam adına yapmasıdır.

Müminler ancak kardeştir, Neden mümin mümine silah çekmez diyemiyoruz . Neden Biriz Bir Ümmetiz Diyemiyoruz

Allah Resulü içimizdeki şeytana karşı 
koymaya büyük cihat demişti.
 Allah Resulü buyurdular: Allah'ın en çok sevdiği kulu, diğer kullarının hayır ve iyiliğini en çok isteyendir.
Şu büyük cihadı halledebilsek demektir ki aramızdaki husumetler bitecek.
Akan Müslüman kanları duracak, sıkıntılar, göçler sona erecek...
En önemlisi zillet ve esaret altına girmeyeceğiz.
Ortadoğu’da kimlerin kimlerle savaştığını görüyorsunuz.
IŞİD tarafı da senden, PYD tarafı da senden.
Gökten inen bombaların her halükârda hedefi Müslümanın malı ve canıdır.
Ne hallere düştük değil mi?
Secdeden başını kaldırınca yaka paça olmuş Müslümanlar...
Küffar gülüyor, biz ağlıyoruz...
İşte hep o helal mi, haram mı demeden maddi ve fikri planında beslenmemiz.
Beynimizi, kalbimizi dolaşan haram hücreler kötülüklere doğru bizi itiyor.
İhtilafımızdan gâvur istifade ederek bizi sömürüyor, güdüyor, tutuşturuyor...
Biliyor musunuz namazlı olduğu söylenen Barzani, “Kürt Kürde silah çekmez” diyor.Bir başkası ne mutlu Türküm diyor.
Neden Biriz Bir Ümmetiz Diyemiyoruz,
Belki de nasip işidir.
Dua ile yürekleri birleştirelim 
Bu konuda söylenecek çok şey vardır. İslam tarihinden bugüne ışık tutan çok hadise vardır. Bu ayetlerin tefsirinde ve hadislerin şerhinde söylenecek çok söz vardır. Ama şu an İslam beldelerinde akan kardeş kanının dinmesi için dua etmek zamanı. 

Manzara iyi değil. İslam’ı karalıyor bu görüntü. İslam’a zarar veriyorlar. Kuran’a eziyet ediyorlar. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ümmetliğine yakışmayan hadiselere şahit oluyoruz. Müslümanlar olarak tespih taneleri gibi dağıldığımız için kanı durduramıyoruz. İslam bunu hak etmiyor. Çocuklarımız bunu hak etmiyor.

Halid bin Velid’lerin (r.a.)

Dua etmeliyiz. Seherlerde ellerimizi açmalıyız. Yüce Rabbin bir kurtuluş yolu açması için dua etmeliyiz.

İnsaflı olmalıyız. Yaraları sarmalıyız. Hz. Ali’nin kendisine karşı savaşan sahabe ile ilgili sözünü unutmamalıyız:
Bunlar bize karşı haksızlık eden kardeşlerimizdir.”Hz. Ali aileyi bozmuyor. Rakiplerine “kardeşlerim” diyor. Onların savaşlarında bile onur vardı. 

Rakiplerinin şeref ve onuruna saygı vardı.


HUCURAT 9-10
9- Eğer müminlerden iki grup savaşırlarsa, aralarını düzeltin. Biri diğerine saldırırsa, saldıranla, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Eğer dönerse, (barış ortamı oluşursa) artık aralarını adaletle düzeltin ve adil davranın. şüphesiz, Allah adil olanları sever.

10- şüphesiz, müminler kardeştirler. çyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'tan sakının ki merhamet olunasınız.


İslamî kardeşliğin önemi:
 Şüphesiz, müminler kardeştirler."
 Ayetinde olduğu gibi İslamî kardeşlik bu dinin temel şiarlarındandır; çok derin ve manalıdır.



Diğerleri kendi meslektaşlarına derin sevgi ve alakalarını belirtmek istediklerinde onları "arkadaş" olarak nitelendirirler. Fakat İslam Müslümanların sevgi bağlarını o kadar ileri ve derin bir manaya bürümüştür ki, iki insan arasında olabilecek en sağlam ve en derin bağ ve diğer yönüyle her ikisinin de aynı düzey ve eşitlik hakları olduğu bir husus olarak görmekte ve birbirleriye olan bu irtibatı "iki kardeş" olarak nitelemektedir.



İslam'ın bu temel esası üzerine Müslümanlar her ırktan, kabileden, dilden ve yaştan olmak üzere birbirlerine karşı derin bir kardeşlik duygusu içerisindedirler. Biri doğuda diğeri batıda olsa dahi durum böyledir. Hacda Müslümanlar dünyanın dört bir yanından gelerek tevhit merkezinde buluşmaktadır. Müslümanların birbirleriyle olan bu yakınlığı net bir şekilde görülmektedir.

Başka bir ifadeyle İslam bütün Müslümanları tek bir aile olarak görmekte ve herkesi kardeş olarak nitelemektedir. Bütün hepsine birbirinin bacı-kardeşi olarak hitap etmektedir. Sadece slogan noktasında değil uygulamada da birbirleriye bacı-kardeştirler.

Rivayetlerde de bu konu üzerinde önemle durulmuştur. çzellikle de bu hususun ameli boyutu üzerinde yoğunlaşılmıştır. çrnek olarak birkaç önemli hadisi aşağıda zikredeceğiz:

1- Peygamber'den nakledilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:"Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir. Asla ona zulüm etmez, ona yardımdan el çekmez ve onu olaylar karşısında yalnız başına bırakmaz."[2]

2- Yine başka bir hadiste Peygamber'den şöyle nakledilmiştir: "İki din kardeşin durumu, birbirini yıkayan iki el konumu gibidir."[3]

3- İmam Cafer Sadık'tan(a.s) şöyle nakledilmiştir:"Mümin, müminin kardeşidir, bir bedendeki can gibidirler. Eğer uzuvlarından biri ağrıyacak olsa, bu ağrıyı bedenin diğer uzuvları da hisseder ve o ikisinin ruhu bir ruhtandır."[4]

4- İmam Caferi Sadık'tan(a.s) nakledilen bir diğer hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: "Mümin müminin kardeşidir, onun gözü ve kılavuzudur. Asla ona ihanet etmez, kesinlikle ona zulüm etmez, onu kandırıp ikiyüzlülük etmez ve ona verdiği hiçbir vaatten kesinlikle dönmez."[5]

Meşhur İslami kaynaklarda, müminin Müslüman kardeşine olan hakları, müminlerin birbirleri hakkındaki çeşitli hakları, müminlerin mümin kardeşini ziyaretinden dolayı aldığı sevap, el sıkışma, kol-boyun olma, birbirlerini hatırlama, onların kalplerini hoşnut etme, özellikle onların ihtiyaçlarını giderme, onların bu isteklerini yerine getirme doğrultusunda çalışıp-çabalama, kalplerinden kederlerini silip-süpürme, elbise ihtiyaçlarını giderme, saygı ve ikramda bulunma hususlarında birçok rivayet nakledilmiştir ki, bunların önemli bölümlerini "Usul-u Kâfi" kitabının farklı bablarında yukarıdaki unvanlar altında mütalaa etmek mümkündür.

6- Bu konunun son bölümünde Peygamber (s.a.a) bir Müslüman'ın kendi Müslüman kardeşine karşı olan otuz hakkı olduğunu beyan etmiştir ve bu hadis konu hakkında en kapsamlı ve en geniş hadistir. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Müslüman'ın Müslüman kardeşi üzerinde otuz hakkı vardır ve bu hakları eda etmediği veya Müslüman kardeşi onu affetmediği müddetçe bu hakları yerine getirmiş sayılmaz:Onun hatalarını affetmesi, sıkıntılarında ona karşı şefkatli olması, onun sırlarını gizlemesi, yanlışlarını düzeltmesi, mazeretini kabul etmesi, onu kötüleyenlerin karşısında onu savunması,  her zaman onun hayrını istemesi, onunla dostluğunu koruması, onun ahdine riayet etmesi, hastalandığında onu ziyaret etmesi ve ölümünde cenazesinin teşyi edilmesine katılması.Onun davetine icabet etmesi, hediyesini kabul etmesi, hediyesine karşılık vermesi, iyiliğinden dolayı teşekkür etmesi, ona yardım etmeye çalışması, onun namusunu koruması, onun ihtiyacını gidermesi, isteğine şefaat etmesi, hapşırdığında ona hayır duada bulunması.Kaybetmiş olduğunu bulması için yol göstermesi, selamına cevap vermesi, söylediğini hoş görmesi, yeminlerini doğrulaması, onun dostu ile dost olup düşmanlık etmemesi, ona mazlum veya zalim iken yardım etmesi, zalim iken yardım etmenin anlamı onun zulmüne engel olmaktır. Mazlum iken yardım etmenin anlamı ise hakkını almada ona yardımcı olmaktır.Zorluklar karşısında onu yalnız bırakmaması, kendisi için istediği güzellikleri onun içinde istemesi ve kendisi için istemediği kötülükleri onun için de istememesidir.”[6]

Her halükarda, Müslümanların birbirilerine karşı olan haklarından birisi, yukarıdaki ayetler ve rivayetlerde tertip üzere geldiği gibi aralarında kırgınlık olan iki mümine yardım edip işlerini düzeltmektir.


[1] "Taifatanı" kelimesi iki kişi içindir. Ancak "iktetelu" kelimesi çoğul olarak gelmiştir. çünkü her bir kabile bir topluluktan oluşmaktadır.
[2]el-Muheccetu'l-Beyza c.3 s.232.
[3]el-Muheccetu'l-Beyza c.3 s.319.                                             
[4]Usul-u Kafi c.2 s.133.
[5]Usul-u Kafi c.2 s.133.
[6] Biharu'l-Envar c.74, s.236.

Erdoğan’dan tarihe geçecek İslam Dünyası özeleştirisi

Erdoğan’dan tarihe geçecek İslam Dünyası özeleştirisi

Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Erdoğan, İsrail’in Gazze saldırılarına dair, “Dünyayı suçlamak işin en kolay tarafı. Dünya susarken, Batı susarken maalesef İslam dünyası da susuyor” dedi.
Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Herkesin çok iyi bildiğini bir kez daha hatırlatıyoruz: Müslümanlar kardeştir. Kardeşler arasında sulhü sağlamak için de bugüne kadar yaptığımız gibi bugün de samimiyetle çırpınıyoruz” dedi.
Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen “Dünya İslam Bilginleri Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi Toplantısı”ndaki konuşmasına, ramazan ayında böyle bir anlamlı toplantının İstanbul’da gerçekleşiyor olmasının, umutların yeşermesine vesile olması temennisinde bulunarak başladı.
“Sizler için, tüm İslam dünyası için İslam bilginleri açısından sorumluluğumuzun idrakı içerisinde, inşallah buradan çok çok farklı bir sonuç bildirgesi çıkar” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu son derece anlamlı toplantıyı tertip eden ilgili Başbakan Yardımcılığımıza, Diyanet İşleri Başkanlığımıza teşekkür ediyor, katıldığınız ve vereceğiniz katkılar için her birinize şahsım, milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Rabbim, bu anlamlı toplantıyı, bereketli kılsın. Rabbim, bu toplantıyı İslam coğrafyasında akan kanın durmasına refaha, barışa ve kardeşliğe inşallah vesile eylesin diyorum.” 
Başbakan Erdoğan, Hucurat suresinin 10. ayetini okuyarak, “Allah Celle Celalühü, ayrım gözetmeksizin, tüm Müslümanlara, az önce de dinledik, şunu emrediyor: ‘Müminler ancak kardeştirler. Kardeşlerinizin arasında sulhü sağlayın, barışı sağlayın, Allah’tan korkup sakının ki esirgenirsiniz.’ Değerli kardeşlerim, uluslararası bu toplantılarda hep bu ayeti dinleriz. Bunun üzerinde değerlendirmeleri de yaparız fakat gel gör ki İslam alemi içerisinde bunun neticelerini, tesirini hala göremedik, alamadık, alamıyoruz. Şu anda Suriye’de, Mısır’da, Irak’ta, Filistin’de, Myanmar’da, Patani’de yaşanan bu. İslam dünyasının neresine bakarsanız bakın yaşanan bu” diye konuştu.
“Müslümanlar kardeştir”
Orta Afrika’ya da gidildiğinde aynı şeyin görülebileceğinin altını çizen Erdoğan, “Türkiye olarak asırlar boyunca yaptığımız gibi bugün de işte bu ilahi emrin gereğini yerine getirmenin mücadelesini veriyoruz. Herkesin çok iyi bildiğini, bir kez daha hatırlatıyoruz: Müslümanlar kardeştir. Kardeşler arasında sulhü sağlamak için de bugüne kadar yaptığımız gibi bugün de samimiyetle çırpınıyoruz. Burada alemlere rahmet olarak gönderilmiş Hazreti Resul’ün, sallalahu aleyhivesellem, şu hadisini de özellikle hatırlatmak istiyorum. ‘Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona hıyanet etmez, yalan söylemez ve onu sahipsiz bırakmaz. Müslümanın her şeyi, malı, ırzı, kanı Müslümana haramdır. Takva, işte burada kalptedir. Bir kişiye, Müslüman kardeşine hakaret etmesi, kötülük olarak yeter” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Hucurat suresindeki o ayeti ve onunla aynı manayı ihtiva eden başka ayetlerin, kendileri ve salondakilerin dışında, tüm İslam dünyasının hayatları boyunca sayısız kez okunduğunu ve duyulduğunu anlatarak, “Hazreti Nebi’nin Müslümanların kardeş olduğunu, Müslümanların ırzının, malının, kanının yek diğerine haram olduğunu ifade eden hadisini de aynı şekilde tüm Müslümanlar işittiler. Kuran’a, Hazreti Peygamber’e iman ettiğimiz için bizler Müslümanız. Bizler ‘semiğne ve ateğna’ yani ‘duyduk ve itaat ettik’ demiş, böyle ahitte bulunmuş, böyle söz vermiş insanlarız. Kuran’ın emri ortadayken, Hazreti Nebi’nin hayat pratiği ve tavsiyeleri bu kadar açıkken, İslam coğrafyasının ve Müslümanların bugün yaşadıklarını izah etmek, gerçekten akılla ve vicdanla mümkün değildir” değerlendirmesinde bulundu.
Mevcut manzarayı, yaşananları hem anlamakta hem de anlamlandırmakta zorluk çektiklerine dikkati çeken Erdoğan, şunları söyledi:
“Bir adam, üzerine kilolarca bombayı bağlıyor, gidiyor bir camide, mescitte ibadet edenlerin ya da bir türbede dua edenlerin içinde patlatıyor. Bu acımasızca katliamı işleyen, kendisini Müslüman olarak tarif ediyor ve bu fiili işlerken de tekbir getiriyor. Camide, mescitte, türbede şehid olanların Müslüman olduklarından zaten şüphemiz yok. Örgütler kuruluyor ve bu örgütler kendilerine bir takım İslami etiketler takıyorlar. Müslüman olduklarını, iddia ediyorlar, cihat yaptıklarını savunuyorlar. Az önce hocalarım, İslam bilginleri ifade ettiler. Zaten cihat mefhumunun net açıklığa kavuşması lazım. ‘Fetih’ kelimesinin net açıklığa kavuşması lazım. ‘Cidal’ kelimesinin net açıklığa kavuşması lazım. Acaba bu mefhumlar, bu kavramlar nedir? Bunun içeriğinin ortaya konulması lazım.”
“Ortadoğunun her karışında şu anda kan akıyor”
Başbakan Erdoğan, söz konusu örgütlerin gidip Müslüman kardeşlerine saldırdıklarını ifade ederek, “Müslüman kardeşlerini katlediyorlar. Ortadoğunun her karışında şu anda kan akıyor. Ne kadar acıdır ki akan kan, Müslüman kanıdır. Daha da acıdır ki kan akıtan, Filistin’deki hariç, yine Müslümandır. Şahit olduğumuz, yaşadığımız manzaranın inanın hiçbir şekilde telifi yoktur. Ulemadan birisiyle bir görüşmem, konuşmam oldu. İslam dünyasında belli ağırlığı var, tabii isim vermeyeceğim, mezhebi noktadaki durumunu söylemeyeceğim. Ama bu toplantıyı ben bir özeleştiri toplantısı olarak görmek istiyorum. İslam bilginleri burada kendi özeleştirinizi, kendi özeleştirimizi yapmamız lazım. Bizim nerede yanlışımız var?” diye konuştu.
200 bin insanın öldürüldüğü bir yerde öldürenleri “samimi”, ölenleri ise ama, maalesef “bunu hak ettiler” diye tanımlamanın bir İslam bilginine yakıştığını kabul etmenin mümkün olmadığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
“Buradaki tespit şu, öldürenin İsrail karşıtı olduğunu söylemek, bizi haklı kılmaz. Öldürülenlerin İsrail’e bakış açısı, acaba o öldürenden farklı mı? Suriye’yi söylüyorum. Asla değil. Onların da bakışı aslında aynı. Ama bakın şu anda 200 bin insan, bombalar yağdırılmak suretiyle öldürülüyor. Şu anda ülkemde 1 milyon 150 bin Suriyeli mülteci var ve biz onlara ev sahipliği yapmaya çalışıyoruz. Son zamanlarda, bazı sıkıntılar yaşanıyor. Çünkü olay artık farklı zemine doğru kayıyor. Aynı şekilde Lübnan, bunun sıkıntısını yaşıyor, Ürdün aynı şekilde bunun sıkıntısını yaşıyor. Kardeşlerim yaşanan manzara, ilahi kitapta yeri olmadığı gibi ilahi kitap tarafından da şiddetle yasaklanmıştır. Yaşanan manzara Hazreti Peygamber’in hayatında olmadığı gibi Resulü Ekrem tarafından şiddetle sakınmamızın tavsiye edildiği bir manzaradır. Yeryüzündeki tüm Müslümanların, tüm Müslüman alim ve kanaat önderlerinin bir anlığına durup samimi bir kalple, ‘bize ne oldu, bize ne oluyor’ diye sormalarının vakti gelmiştir ve geçmektedir.”
Dünyayı suçlamak işin en kolay tarafı
Başbakan Erdoğan, dünyayı suçlamanın işin en kolay tarafı olduğunu belirterek, Dünya susarken, Batı susarken maalesef İslam dünyası da susuyor” dedi.
“Filistin olayından memnun olan İslam ülkeleri var, çünkü memnun olmasalar onlar da müdahil olurlar”ifadelerini kullanan Erdoğan, konuşmasını şöye sürdürdü:
“Filistin’de yaşanan, bir mezhep çatışması olmadığı için, bir Şii-Sünni çatışması olmadığı için, oradaki can alıcı mesele maalesef İslam dünyasının da ilgisini çekmiyor. İşte burası yaralayıcı. Oysa hepimiz biliyoruz ki Filistin’de bizim çocuklarımız, bizim yavrularımız ölüyor. Filistin’de bizim özbeöz kardeşlerimiz şehit ediliyor. Filistin’de insanlık ölüyor, insanlık onuru ölüyor. Özellikle de Müslümlanların izzeti, şerefi ölüyor. Bakın daha ileri gidiyorum; kim ne derse desin, bizim için önemli olan Rabbimizin rızasını kazanmaktır, kulların rızasını değil.”
“İslam dünyası dik dursaydı…”
Başbakan Erdoğan, “Biz Filistin’in 1948′den beri yaşadığı çile için kıvranırken, ardından hatırlayın, Afganistan çıktı. Afganistan’a Lübnan eklendi. Lübnan’a, Irak eklendi. Irak’a Suriye, Mısır, Somali, Açe, Myanmar eklendi. Filistin meselesinde, İslam dünyası dik dursaydı belki Afganistan olmayacaktı. Afganistan’da sağduyu hakim olsaydı belki de bugün İslam cografyası her yanından kanıyor olmayacaktı”şeklinde konuştu.

Müslümanlar savaşırsa ne yapacağız?


Şöyle düşünün. Bir batılı vatandaş. Batılı ülkelerin nasıl sinsi ve menfaatçi bir politika uyguladığını bilmiyor. Pragmatist, makyavelist, çirkin, fırsatçı, benmerkezci, ikiyüzlü ve utanmaz bir dünyanın baş aktörlerinin bu ülkeler olduğunu bilmiyor. Bu politikanın kurbanlarının ise İslam ülkeleri olduğunu da bilmiyor.
Televizyonunu açıyor. Bir haber kanalını. Mısır'da iç savaş var. Kan dökülüyor. Suriye'de işlenen vahşet dehşete düşürür tarzda. Afganistan'daki savaş aynı hızıyla devam ediyor. Filistin'de bombalar patlıyor. Tunus, Cezayir, Yemen kaynıyor. Irak malum.
Bu batılı -diyelim ki saf niyetli adam- ne düşünecek. "Neden bütün karışıklıklar, kavgalar, kaos ve kargaşa İslam ülkelerinde" diyecek tabii. Aslında istenen de buydu zaten. Müslümanları kan dökenler olarak göstermek. İslam'ı ise terör ve kargaşa dini olarak takdim etmek.
Ekonominiz, teknolojiniz, askeri gücünüz, paranız, sermayeniz, petrolünüz, zenginlikleriniz ve caydırıcı gücünüz istenen noktada değilse sömürgeci devletlerin oyuncağı olursunuz. Bugün İslam ülkelerinde olduğu gibi.
 
***

Peki bir Müslüman olarak bu manzaraya nasıl bakmalıyız. Kuran-ı Kerim bu manzara için ne buyuruyor.
Hucurat suresinin 9 ve 10. ayeti böyle bir durumda nasıl bir yolun takip edileceğini bildiriyor. Bu iki ayet şöyledir:
"Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah adil davrananları sever.
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
Bu ayete göre iki Müslüman grup savaşınca onların arasını bulmaya gayret etmek gerekiyor. Kanı durdurmak için gayret etmek, seyirci olmamak gerekiyor. Bütün barış çabalarına rağmen taraflardan biri buna yanaşmıyorsa saldırgan olanla ateşkes ve barış sağlayıncaya kadar savaş da dahil olmak üzere mücadeleye müsaade ediliyor. Bu mücadele imha niyetiyle değil, adalete zorlamak niyetiyle olmalıdır. Şayet iki taraf savaşı bırakırlarsa aralarını adaletle ıslah etmek gerekmektedir. Çünkü dinde esas olan barıştır. Silahsızlanmadır. Silmdir.
İmamı Azam'ın
 (Ebu Hanife) Emeviler'e karşı ayaklanan İmam Zeyd'in yanında yer alması;Halife Mansur'a karşı Nefsi Zekiyye'nin mücadelesine destek olması bu ayeti böyle anladığının belgesidir. 10. ayette ise "Müminler kardeştir" deniyor. Müslümanlar bir ailenin bireyleri olarak ilan ediliyor. Bundan ötürü de Hz. Peygamber (s.a.v.) hadisiyle uyarıyor:
"İki Müslüman birbirlerine kılıç çektiği zaman öldüren de, ölen de cehennemdedir."Sahabeden
 Ebu Bekre (r.a.) soruyor: Ey Allah'ın Peygamberi (s.a.v.) öldürenin durumu ortada peki ölen neden cehennemdedir!
Hz. Peygamber (s.a.v.) cevap buyuruyor: Çünkü o da arkadaşını öldürmek istiyordu. (Buhari, İman, 22: Diyat, 2, Fiten,10: Müslim, Kasame, 33)
 

Dua ile yürekleri birleştirelim
 

Bu konuda söylenecek çok şey vardır. İslam tarihinden bugüne ışık tutan çok hadise vardır. Bu ayetlerin tefsirinde ve hadislerin şerhinde söylenecek çok söz vardır. Ama şu an İslam beldelerinde akan kardeş kanının dinmesi için dua etmek zamanı. Manzara iyi değil. İslam'ı karalıyor bu görüntü. İslam'a zarar veriyorlar. Kuran'a eziyet ediyorlar. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) ümmetliğine yakışmayan hadiselere şahit oluyoruz. Müslümanlar olarak tespih taneleri gibi dağıldığımız için kanı durduramıyoruz. İslam bunu hak etmiyor. Çocuklarımız bunu hak etmiyor. Müslümanlar birbirini anlayacak durumda değil. Aralarına kin serpiştirilmiş. İçimiz acıyor. İslam beldeleri talan ediliyor.
 Halid bin Velid'lerin (r.a.), İmamı Şafilerin, İmamı Azamların, Mevlana Halidlerin, Selahaddin-i Eyyubilerin mekânlarında bu cinayetler işleniyor.
Dua etmeliyiz. Seherlerde ellerimizi açmalıyız. Yüce Rabbin bir kurtuluş yolu açması için dua etmeliyiz.
İnsaflı olmalıyız. Yaraları sarmalıyız.
 Hz. Ali'nin kendisine karşı savaşan sahabe ile ilgili sözünü unutmamalıyız:
"Bunlar bize karşı haksızlık eden kardeşlerimizdir."Hz. Ali aileyi bozmuyor. Rakiplerine "kardeşlerim" diyor. Onların savaşlarında bile onur vardı. Rakiplerinin şeref ve onuruna saygı vardı.
Son soru şu:
 Bugün namaz kılanları secdede öldürenleri, insanları kimyasal silahlar da dahil her türlü yolla yok eden kişileri hangi insan sınıfına koyacaksınız? Müslüman mı değil mi? Doğrusu konuşulmaya değer.

Nihat Hatipoğlu

************
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri insanın şu dünyadaki baş düşmanı olan şeytanın, insanların bir birine karşı muhabettini kırmak, "Mü'minler ancak kardeştir.

Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat’ında da geçen o sözleri;


Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır.
Bu üç düşmana karşı; sanat, marifet, ittifak silahiyle cihad edeceğiz.

Mü'minler ancak kardeştir
Hucurat Suresi 10.Ayeti kerimesine uygun hareket etmelerini engellemek için türlü türlü hilelere başvurduğunu ifade ederek. Bu hilenin ne olduğunu ve nasıl bu hileden kurtulacağımızı Lem'alar isimli eserinde telif etmiş, biz de aynen o uyarıyı neşrediyoruz.

***

İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü'minin bir tekseyyiesiyle, bütün hasenatını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, mü'mine adavet ederler.

Halbuki Cenab-ı Hak haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a'mal-i mükellefini tarttığı zaman,hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler.

Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan, bazan bir tek hasene ile çok seyyiatını örter. Demek bu dünyada, o adalet-i İlahiye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lazımdır.

Halbuki insan, fıtratındaki zulüm damarıyla, şeytanın telkiniyle, bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü'min kardeşine adavet eder, günahlara girer. Nasıl bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez. Öyle de insan garaz damarıyla, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur; mü'min kardeşine adavet eder, insanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad aleti olur.
Nursi Hazretleri bu güzel ahlakı kazanma yönünde şu tavsiyede bulunur:

“Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte(insanların değer vererek yönelmelerinde), hatta menfaat-i maddiye(maddi çıkarlar) gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.
Hatta, en latif(hoş) ve güzel bir hakikat-i imaniyeyi(iman hakikatini) muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en masumane, zararsız bir menfaattir; mümkünse, nefsinize bir hodgamlık(bencillik) gelmemek için, istemeyen bir arkadaşla yaptırması hoşunuza gitsin.
Eğer “Ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben söyleyeyim” arzunuz varsa, çendan(gerçi) onda bir günah ve zarar yoktur; fakat mabeyninizdeki(aranızdaki) sırr-ı ihlasa(ihlas sırrına) zarar gelebilir.”

Ayrıca kin beslemenin, düşmanlık etmenin insanın hem kendi nefsine, hem mümin kardeşine, hem de ilahi rahmete zulmettiğini, tecavüz ettiğini söyler. Çünkü insan, kin ve düşmanlıkla nefsini büyük bir azapta bırakır.

Tesanüd, şeytanı müthiş kızdırır. Müminlerin arasındaki tesanüd ve dayanışmayı bozmaya çaba gösteren, aralarını açmaya çalışan bu sinsi düşmana Kur’an-ı Kerim şöyle dikkat çeker:

 “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” (İsra Suresi, 53)

Şeytanın planlayıp uygulamaya koyduğu sinsi tuzaklarına düşmemek için müminler birbirlerine hatırlatmalarda ve uyarılarda bulunurlar. Gerçek sevgi de budur. Bir mümin ahirette yalnızca kendi vereceği hesabı düşünmez. O, kardeşlerinin de sonsuz mutluluğuna vesile olabilmeyi ister. Bu sevgi herhangi bir dünyevi çıkar kaygısı ile bozulmamış sevgidir, Allah’ın, müminlerin kalplerinde kıldığı bir nimettir.

Uhuvvetin eksikliği ise Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin ifadesiyle muzırdır, zulümdür ve hatta sadece Müslümanlar için değil tüm insanlık için zehirdir. Müslümanların kendi aralarında kardeşliği yaşa-ya-mamaları, İslam’a kalbi ısınacak olanların da uzak durmalarına sebep olur.

Ve aynı şekilde İslam aleminin uhuvvet ve tesanüdü gerçekleştirememesi, bela üzerine bela ve musibet üzerine musibet gelmesinin sebeplerinden en önemlisidir. Bu, Allah’ın ‘uyuyan’ Müslümanları uyandırma yöntemidir.

‘Dün’ İslam alemine bir bela daha yaşattı Allah. Adil olmayan bir kararla “asalım” çığlıkları arasında Bangladeş’de bir Müslümanın- Abdülkadir Molla- daha canı alındı.

İnsan öldürmek çok zor bir şey olduğu halde, bu kadar kolayca yerine getirilmesi, uhuvvet eksikliğinden yaşandı.

Sevgisizliğin ve vahşetin bu seviyeye ulaşmış olması ürkütücüdür. Yanlışlıkla bir adam öldüren Hz. Musa(as), büyük elem yaşamıştı. Kaldı ki buradaki durum, bir Müslümanın bile-isteye canını almaktır.

Sebebi de uhuvvet eksikliğinin verdiği zehirdir. Müslümanların bunca belaya, zorluğa, zulme karşı hala aralarında tesanüdü ve birlik ruhunu yaşayamamalarıdır. Hala birlik olamamalarıdır.

 ‘Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler…’ Hz. Muhammed (asm)

Said Nursi


Şeytanın Hileleri

Yazarı:
Muhyiddin’i Arabî

Bu cep kitabı, Muhyiddin-i Arabi'nin "Seceret'ül Kevn" adlı eserinden iktibas edilmiştir.


Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun... Salat ve selam, efendimiz Emin Peygamber Muhammed'e... Sonra, onun ak aline... ve ashabının tümüne olsun.

İbn-i Abbas (r.a.) Hz.'inden naklen Mu-az b. Cebel rivayet ediyor



Şeytan'ın Hz Muhammed ile konuşması, Şeytanın hileleri, Şeytanın itirafı



- Bir gün Resülullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensardan birinin evinde toplanmıştık... Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi;

- Ev sahibi... İçerdekiler.. Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var. Görülecek bir işim var.

Bunun üzerine, herkes Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orada ve her zaman büyük oydu... izin ondan çıkacaktı. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve:

- "Bu seslenen kimdir, bilirmisiniz?.." Buyurdu... Biz hep birden şöyle dedik:

- En iyi bilen Allah ve Resulüdür. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz:

- "O, laîn İblistir. -Şeytandır-. Allah'ın laneti onun üzerine olsun..."

Buyurunca; hemen Hz. Ömer:

- Ya Resülullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.

Dedi... Resülullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:

- "Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir.. Öldürmeyi bırak."

Sonra şöyle buyurdu:

- "Kapıyı ona açın gelsin... O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz..."

* * *

Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani Ravi'den. Şöyle anlattı:

- Kapıyı ona açtılar, içeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki, şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu.

Sonra, selam verdi, onun bu selamına Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabelede bulundu:

- "Selam Allah'ındır ya laîn..."

Sonra ona şöyle buyurdu:

- "Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş?"

Şeytan şöyle anlattı:

- Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:

- "Nedir o mecburiyet?" Şeytan anlattı:

- İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki:

- Allah-ü Teala sana emir veriyor: Muhammed'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl al­dattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o; sana ne sorarsa doğrusunu di­yeceksin.

Sonra... Allah-ü Teala buyurdu ki:

- Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen... seni kül ederim; rüzgar savurur.. Düşmanların önünde, seni rüsvay ederim.

İşte... böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim.

Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düş­manlarım benimle eğlenecek. Şu muhak­kak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.

* * *

Bundan sonra, Resüiullah (s.a.v.) Efen­dimiz şöyle sordu:

- "Madem ki, sözlerinde doğru olacak­sın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?"

Şeytan şu cevabı verdi:

- Sensin, ya Muhammed... Allah'ın ya­rattıkları arasında senden daha çok sevme­diğim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki? Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:

- "Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?.." Şeytan anlattı:

- Müttaki bir gence ki... varlığını Allah yoluna vermiştir.

Bundan sonra, sual cevap aşağıdaki şe­kilde devam etti. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu; şeytan anlattı:

- "Sonra kimi sevmezsin?"

- Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli iş­lerden sakınan alimi...

-"Sonra?.."

- Temizlik işinde... yıkadığı yerleri üç defa yıkamaya devam eden kimseyi.

-"Sonra?.."

- Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz... Halinden şikayet et­mez.

- "Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu ne­reden bilirsin?.."

Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu

sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı, onun sabrını; halinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.

- "Sonra kim?.."

- Şükreden zengin.

- "Peki, ama o zenginin şükreden oldu­ğunu nasıl anlarsın?.."

- Onu görürsem ki, aldığını helal yol­dan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki:

O şükreden bir zengindir.

* * *

Resülullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sor­du:

- "Peki, ümmetim namaza kalkınca, se­nin halin nice olur?.."

- Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.

- "Neden böyle olursun; ya laîn?.."

- Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.

- "Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?.."

- O zaman da bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar.

- "Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?.."

- O zaman da, çıldırırım.

- "Peki, ya Kuran okudukları zaman nasıl olursun?.."

- O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eri­yen bir kurşun gibi eririm.

- "Peki, ya sadaka verdikleri zaman ha­lin nasıldır?.."

- Ha, işte... o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.

Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu:

- "Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Eba mürre?"

Bunun üzerine İblis:

- Onu da anlatayım...

Dedikten sonra anlatmaya başladı:

- Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki:

1- Allah-ü Teala, sadaka verenin malına ihsan eyler.

2- O sadaka, veren kimseyi halkına sev­dirir.

3- Allah-ü Teala, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar.

4- Allah-ü Teala, belayı, sıkıntıyı ve ah­ları ondan defeder.

* * *

Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efen­dimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sor­du:

- "Ebubekir için ne dersin?.." İblis buna şu cevabı verdi:

- O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslam’a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?

- "Peki, Ömer b. Hattab için ne der­sin?.."

İblis buna da şu cevabı verdi:

- Allah'a yemin ederim ki, her gördü­ğüm yerde ondan kaçtım.

- "Peki Osman b. Affan için ne dersin?.."

- Ondan utanırım... hem de çok... Na­sıl ki, Rahman'ın melekleri de ondan uta­nırlar. ..

- "Peki, Ali b. Ebutalib için ne dersin..."İblis onun için de şöyle dedi:

- Ah, onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa; ben de kendi başıma kalsam... O, beni bıraksa... ben de onu bıraksam... Ben onu bırakırım; ama o beni bırakmaz.

Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği ce­vaplar da kısmen bittikten sonra, şöyle buyurdu:

- "Ümmetime saadet ihsan eden; seni de taa, belli bir vakte kadar şaki kılan Al­lah'a hamd olsun."

Resülullah (s.a.v.) Efendimiz o cümlesini duyan laîn İblis şöyle dedi:

- Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldık­ça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın?..

Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler, beni yaratan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah'a yemin ederim ki:

Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini... Ümmilerini ve okumuşlarını... Facirlerini ve abidlerini... Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz.

Fakat... Allah'ın halis kullarını... Evet, bunları azdıramam.

Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) Efen­dimiz sordu:

- "Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?.."

Bu suale İblis şu cevabı verdi:

- Bilmez misin? ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever... O Allah için bir ihlasa sahip değildir.

Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten, medh edilmekten hoşlanmaz... bilirim ki o: İhlas sahi­bidir... Hemen onu bırakır kaçarım.

Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müd­det, o size vasfım yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir.

Bilmez misin ki; mal sevgisi, büyük gü­nahların en büyüğüdür.

Bilmez misin ki; ya Muhammed, baş ol­ma sevgisi yine büyük günahların en büyük­leri arasındadır.

İblis, anlatmaya devam etti:

- Ya Muhammed, bilmez misin?.. Be­nim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra... o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır.

Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.

Bir kısmını gençlere yolladım.

Bir kısmını da, meşayiha saldım.

Bir kısmını da, ihtiyar kadınlara musal­lat ettim.

Gençlere gelince; aramızda hiçbir anlaş­mazlık yoldur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.

Çocuklara gelince... onlarla da, bizim­kiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.

Bizimkilerin bir kısmını da, abidlerin ba­şına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.

Onlar, bunların yanına girer; halden ha­le sokarlar. Bir tepeden öbürüne... hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki; baş­larlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye...

İşte... böylece, onlardan ihlası alırım... Onlar, bu haller ile, yaptıkları ibadeti, ihlassız yaparlar gayrı... Ama, bu hallerinin farkında olamazlar.

İblis, bundan sonra, aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi;

- Bilmez misin, ya Muhammed, Rahip Barsisa; tam yetmiş yıl ihlas ile Allah'a iba­det etti.

Bu ibadetleri sonunda, ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki: Her dua ettiği hasta, duası bereketi ile şifayap oluyordu.

Onun peşine takıldım; hiç bırakma­dım... Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küf­re girdi.

Bu o kimsedir ki; Allah-ü Teala aziz kitabında, ona şöyle anlatır:

- "... Şeytanın hali gibidir ki; o insana:

-Kafir ol...

Dedi. Vaktaki o kafir oldu; bu defa ona şöyle dedi:

- Ben, senden uzağım... Ben alemlerin

Rabbi olan Allah'tan korkarım." (59/16).

* * *

İblis, bundan sonra, bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden na­sıl istifade ettiğini anlattı...

YALAN:

- Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim.

Her kim yalan söylerse... o benim dos­tumdur.

Her kim yalan yere yemin ederse... o da benim sevgilimdir.

Bilmez misin ya Muhammed, ben Adem'e ve Havva'ya yalan yere Allah adına and içtim.

- "Muhakkak, ben size nasihat edi­yorum." (7/16).

Dedim... Bunu yaparım; çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.

GIYBET- KOĞUCULUK:

Gıybet ve koğuculuğa gelince... Onlar da, benim meyvelerim ve şenliğimdir.

NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK:

- Her kim, talak üzerine yemin eder­se... günahkar olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun. İsterse doğru bir şey üzerine olsun.

Her kim, talakı ağzına alırsa... taa, ha­kikat belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile, kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar, hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi yüzünden, hepsi cehenneme girer.

NAMAZ:

- Ya Muhammed, namazı an bean tehir edene gelince... onu da anlatayım.

O, her ne zaman ki, namaza kalkmak ister; tutarım. Ona vesvese veririm.

Derim ki:

- Henüz vakit var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın.

Böylece o: Vaktinin dışında namazını kılar... Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.

Şayet o kimse, beni mağlup ederse... ona insan şeytanlanndan birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alı koyar.

O, bunda da, beni mağlup ederse... bu sefer onun hesabını namazından görmeye bakarım. O namazın içinde iken:

- Sağa bak... sola bak...

Derim... O da, bakar... O ki böyle yap­tı... yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona:

— Sen, ebedi yaramaz bir iş yaptın.

Derim ve böylece onun huzurunu boza­rım.

Sen de bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda sağa ve sola çokça bakarsa, Allah onun namazını kabul etmez.

Bunda da ona mağlup olursam. Yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına gide­rim. Ve ona: Çabuk namaz kılmasını emre­derim. O da, başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile, yerden bir şeyler topladığı gibi...

Bu işi, ona yaptırmakta da, başarı kaza­namazsam; bu sefer cemaatle namaz kılar­ken onun yanma varırım.

Orada onun başına bir gem takarım... Başını imamdan evvel secdeden ve rukû'dan kaldırırım... İmamdan evvel de, secde ve rukû yaptırırım.

işte... o böyle yaptığı için, kıyamet gü­nü Allah onun başını eşek başına çevirir.

O kimse, bunda da beni yenerse... Bu defa, ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o: Beni teşbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.

Bunda da, ona mağlup olursam. Bu se­fer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye başlar.

Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa... onun içine küçük bir şey­tan girer, dünya hırsını ve dünyevî bağlarını çoğaltır.

İşte... bundan sonra o kimse: Hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi

yapar.

* * *

Şeytan bundan sonra, konuşmasına de­vam etti:

- Sen, ümmetin hangi saadetinden fe­rah duyarsın ki?..

Ben onlara, ne tuzaklar kurarım... ne tuzaklar.

Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrede­rim. Ve onlara derim ki:

- Namaz size göre değil... O, Allah'ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.

Sonra da hastalara giderim:

- Namaz kılmayı bırak. Derim... Çünkü Allah-ü Teala:

- "Hastalara zorluk yok..." (24/61)

Buyurdu... İyi olduğun zaman çokça kı­larsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hat­ta küfre de gidebilir.

Şayet o, hastalığında namazını terk ederek ölüp giderse... Allah'ın huzuruna çıkarken, .Allah-ü Teala'yı öfkeli bulur.

Sonra şöyle dedi:

-Ya Muhammed, eğer bu sözlerime yalan kattımsa, beni akrep soksun... Sonra... eğer yalan varsa... Allah (CC) beni kül eylesin.

İblis bundan sonra, konuşmalarına de­vam etti ve şöyle dedi:

-Ya Muhammed, sen ümmetin için fe­rah mı duyuyorsun? Halbuki ben onların al­tıda birini dininden çıkardım.

* * *

Bundan sonra... Resulullah (s.a.v.) Efendimiz ona, yani İblis'e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi:

- Ya laîn, senin oturma arkadaşın kim?"

- Faiz yiyen.

- "Dostun kim?"

- Zina eden.

- "Yatak arkadaşın kim?"

- Sarhoş.

- "Misafirin kim?"

- Hırsız.

- "Elçin kim?"

- Sihirbazlar.

- "Gözünün nuru nedir?"

- Karı boşamak.

- "Sevgilin kim?

- Cuma namazını bırakanlar.

* * *

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa başka bir mevzua geçti ve şöyle sordu:

- "Ya laîn, senin kalbini ne kırar?"

- Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi...

- "Peki, senin cismini ne eritir?"

- Tevbe edenlerin tevbesi.

"Peki, ciğerini ne parçalar, ne çürütür?"

- Gece ve gündüz, Allah'a yapılan bol bol istiğfar.

- "Peki, yüzünü ne buruşturur?"

- Gizli sadaka.

- "Peki, gözlerini kör eden nedir?"

- Gece namazı.

- "Peki, başını eğdiren nedir?

- Çokça kılınan cemaatle namaz.

* * *

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu:

- "Sana göre insanların en saadetlisi kimdir?"

- Namazlarını bilerek kasten bırakan­lar.

- "Peki, sana göre insanların en şakisi kim?"

- Cimriler.

- "Peki, seni işinden ne alı koyar?"

- Ulema meclisleri.

- "Peki, yemeğini nasıl yersin?"

- Sol elimle parmaklarımın ucu ile.

- "Peki, sam yeli estiği zaman ve ortalı­ğı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin?"

- İnsanların tırnakları arasında.

* * *

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra, bir başka mevzuu sordu. İblis de ce­vap verdi.

- "Rabbinden neler talep ettin?"

- On şey talep ettim.

- "Nedir onlar, ya laîn?"

- Şunlardır:

1- Allah'tan diledim ki, beni adem-oğullarının malına ve evladına ortak ede... Bu, ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu:

- "Onlara ortak ol... Mallarına ve çocuklarına. Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara en çok gurur vaad eder..." (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir.

Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim faiz ve haram karışan yemekten de yerim.

Şeytandan Allah'a sığınılmayan malın da ortağıyım.

Cinsi münasebet anında; Allah'a şey­tandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim... Ve o birleşmeden hasıl olan çocuk, bize itaat eder. Sözümüzü dinler.

Her kim hayvana binerken, helal yola gitmeyi değil de, aksini isteyerek binerse, ben de onunla beraber binerim. Yol arka­daşı ve binek arkadaşı olurum.

Bu da Ayet-i Kerime ile sabittir. Allah-ü Teala bana şu emri verdi:

- "Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart..." (17/64)

2- Allah-ü Teala'dan diledim ki: Bana bir ev vere... Bu dilediğim üzerine hamam­ları bana ev olarak verdi.

3- Diledim ki; bana bir mescid vere. Pa­zar yerlerine bana birer mescid yaptı.

4- Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı yap­tı.

5- İstedim ki; benim için bir ezan vere. Mezmurları verdi.

6- Diledim ki; bana bir yatak arkadaşı vere... Sarhoşları verdi,

7- Diledim ki; bana yardımcılar vere... Bunun için de kaderiye mensuplarını verdi.

8- İstedim ki; bana kardeşler vere. Mal­larını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir:

- "O kimseler ki; mallarını boş yere har­carlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlar­dır..." (17/27)

Bir ara Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

- "Eğer söylediklerini, Allah'ın kitabın­daki ayetlerle isbat etmeseydin. Seni tasdik etmezdim."

Bundan sonra İblis devam etti:

9- Ya Muhammed, Allah'tan diledim ki, ademoğullarını ben göreyim; ama onlar be­ni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine ge­tirdi.

10- Diledim ki; ademoğullarının kan mecralarını bana yol yapa... Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp gide­rim... gezerim... hem nasıl istersem...

Bütün bu isteklerimi verdi.

- Hepsi sana verildi.

Buyurdu... Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra... Şunu da ekleyelim ki; benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte... böylece kıyamete kadar, ademoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar.

Bundan sona İblis şöyle anlattı:

- Benim bir oğlum vardır... Adı: ATEME'dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa... gider; onun kulağına bevl eder... Eğer böyle olmasaydı; imkan yok, in­sanlar, namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı.

Benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da; MÜTEKAZİ'dir... Bunun vazifesi de; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır.

Mesela: Bir kul, gizli bir taat işlerse... ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa... MÜTEKAZÎ onu dürter... En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya mu­vaffak olur. Böylece: Allah-ü Teala o amel sahibinin yüz sevabının doksan dokuzunu imha eder... biri kalır. Çünkü, bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir.

Sonra... benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da KÜHAYL'dir. Bunun işi de insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa, ulema meclisinde ve ha­tip hutbe okurken.' Bu sürme onların gözüne çekildi mi uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitemezler. Böylece hiç sevap alamazlar.

Bundan sonra İblis şöyle anlattı:

- Hangi kadın olursa olsun... Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra... her kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur... Ve onu, bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela:

- Elini kolunu dışarı çıkar; göster. Der... O da, bu emri tutar... Elini, kolu­nu açar, gösterir. Bundan sonra, o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.

iblis, bundan sonra Resûlullah (s.a.v.) Efendimize kendi durumunu anlatmaya başladı:

- Ya Muhammed, bir kimseyi delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur.

Ben, ancak vesvese veririm ve bir şeyi güzel gösteririm... o kadar.

Eğer delalete sürüklemek elimde olsay­dı; yeryüzünde:

- Allah'tan başka ilah yoktur ve Mu­hammed Allah'ın resulüdür.

Diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kı­lanı hiç bırakmazdım. Hepsini dalalete düşürürdüm. Nasıl ki, senin elinde de, hidayet nevin­den bir şey yoktur. Sen ancak Allah'ın resûlüsün. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı; yeryüzün­de tek kafir bırakmazdın.

Sen, Allah'ın halkı üzerinde bir huccet­sin... ben de, kendisi için ezelde şekavey yazılan kimselere bir sebebim.

Said olan kimse, taa, ana karnında iken saiddir. Şaki olan da, yine ana karnında iken şakidir.

Saadet ehli kılan Allah... Şekavet ehli kılan da Allah.

Bundan sonra... Resülullah (s.a.v.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu:

- "Bunlar, taa, sonuna kadar böyle de­ğişik şekilde devam edecek... Ancak Rabbın esirgedikleri hariç..." (11/119)

- "Allah'ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir..." (33/38)

Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efen­dimiz, İblis'e şöyle buyurdu:

- "Ya Ebamürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah'a dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum... Söz veririm..."

Bunun üzerine İblis şöyle dedi:

- Ya Resûlullah, iş verilen hükme göre oldu... Kararı yazan kalem de kurudu... Kıyamete kadar olacak işler olacaktır.

Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennet ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah'tır. Ve o: Bütün noksan sıfatlardan münezzeh­tir.

Ve İblis, cümlelerini şöyle tamamladı:

- İşte... bu söylediklerim, sana son sözümdür... Ve bütün söylediklerimi de doğru söyledim.

Evvel, ahir, zahir, batın, alemlerin Rabbı olan Allah'a hamd olsun.

Efendimiz Muhammed Nebiye Allah salat eylesin. Keza onun aline de... ashabına da... Amin!

Bütün peygamberlere selam... Alemlerin Rabbı olan Allah'a da, -tekrar- hamd olsun...

Efendimiz Muhammed Nebiye Allah salat eylesin. Keza onun aline de... ashabına da... Amin!

Bütün peygamberlere selam... Alemlerin Rabbı olan Allah'a da, -tekrar- hamd olsun...

Efendimiz Muhammed Nebiye Allah salat eylesin. Keza onun aline de... ashabına da... Amin!

Bütün peygamberlere selam... Alemlerin Rabbı olan Allah'a da, -tekrar- hamd olsun...