28 Ekim 2014 Salı

Hz. Süleyman Krallığı Tüm bölümler (HD) -Türkçe Dublaj


Süleyman Krallığı isimli filmi HD kalite

2010 İran yapımı olan Hz. Süleymanın Krallığı filmi. Yönetmen koltuğuna Shahriar Bahrani oturmuştur. Film 50 milyon dolarlık bir bütçe ile İran Devleti tarafından desteklenen Peygamberlerin Hayatı isimli proje kapsamında film olarak insanlara sunulmuştur.

Filmin Başrol Oyuncusu Amin Zendegani ise filmi izleyen herkesten hem oyunculuk performansı hem de yakışıklı ve karizmatik görünüşü ile tam not aldı. 1972 iran doğumlu olan Amin Zendegani daha önce bir filmde başrol oynamamış.

Hz. Süleyman; Allah ona daha önce kimseye vermediği bir güç verdi. Emrine cinler,hayvanlar ve rüzgar boyun eğdirildi.

Yapım: 2010 – İran

Yönetmen: Shahriar Bahrani

Oyuncular: Amin Zendegani, Abas Ghelich Loo, Javad Taheri, Sirous Saber, Arjang Amirfazli

İYİ SEYİRLER…

Hz. Süleyman Krallığı 1. Bölüm



Hz. Süleyman Krallığı Tüm Bölümler (HD) -Türkçe Dublaj




HZ SÜLEYMANA KADAR BÜYÜ KABALA TARİHİ

VE Onlar büyüye değil büyü onlara hükmetmeye başlıyor zamanla İslam’da Şeytan(İblis) tektir ama insanların ve cinlerin içinden çıkan şeytanlar vardır. Hıristiyanlıktaki Azazil karakteri Kuran’da Semum adıyla yer bulmuş bir cehennem yaratığıdır.

İblisin asıl adı, Azazil idi. Cenab-ı Hakk'ın Hz. Âdem (as.)'e secde etme emrinden yüz çevirmesi ve bu secde emrine kibirlenerek isyan etmesinden sonra, “iblis” ve“şeytan” isimlerini aldı.
İblis cinlerdendir, ateşten yaratılması melek olacağı anlamına gelmez.

Cin ve Şeytanların Atası İblis
“Meleklere, “Âdem’e secde edin.” dedik, İblis müstesna, hepsi secde ettiler. O, cinlerdendi; Bundan dolayı Rabbisinin emrinden çıktı...” (Kehf, 18/50)

İbn Abbas (r.a.)'dan gelen bir rivayete göre,
“İblis, meleklerin bir kabilesindendi. Bu, kendilerine cin denen ve yakıcı ateşten yaratılmış olan bir kabile idi. İblis’in o zamanlar ismi “Hâris”di ve cennet bekçilerindendi. Bu kabile dışındaki melekler, nurdan yaratılmışlardı.” Yine İbn Abbas(r.a.)'dan gelen bir başka rivayete göre, “İblis’in ismi, “Azâzîl” idi ve yeryüzünde kalırdı. Meleklerin, bilgi ve akıl bakımından en kuvvetlilerindendi.” Taberî, 1/178.

İbn Abbas ve İbn Mes’ud (r.a.)'a dayanan bir rivayette de,
“İblis, birinci göğün ve yeryüzünün idaresi ile vazifelendirilmişti ve meleklerin, cin denilen bir kabilesine mensubtu. Bu kabileye, cenneti korumakla görevli oldukları için “cin” denilmişti. Binaenaleyh İblis aynı zamanda cennetin bekçilerindendi.”denilmiştir. Taberî, 1/178.

“İblis’den önce de cinler vardı. Fakat onlar helak olmuşlar ve onlardan sedece İblis kalmıştı. Binaenaleyh bugünkü cin ve şeytanlar, onun zürriyetidir. Buna göre de İblis’in cinler içindeki yeri, Nuh(a.s)'un insanlar arasındaki durumu gibidir.” Âlûsî, 15/292.

Ayetlerde, kıyamet günü, Allah Teala’nın meleklere, kafirlerle ilgili olarak, “Bunlar size mi tapıyorlardı?”sorusuna karşılık meleklerin,
“(Ey Rabbimiz) seni tenzih ederiz. Bizim dostumuz onlar değil sensin. Doğrusu onlar cinlere tapıyorlardı.” Sebe, 40-41. ayetleri
şeklinde cevap verecekleri bildiriliyor.
“Şüphesiz Şeytan, insana apaçık düşmandır.” Kur’an 17:53
Bu açık ifade meleklerin ve cinlerin iki ayrı cins olduklarını gösteriyor.
Tek tanrılı dinlerin sonuncusu olan İslam ile Şeytan, insan üzerindeki etkisini kaybetmiştir.




Şeytanın vezirleri: (İfritler)


Şeytanı vezirleri ifritlerden oluşur. İfritler cinlerin azgın ve güçlü olanlarıdır. Kimisi fiziksel güce sahip kimisi de ruhani güce sahip olarak diğer avam cinlerden daha güçlü bir şekilde hareket ederler. Bu konuya örnek olarak neml süresindeki 39–40 ayetleri gösterebiliriz. İfritlerden biri Hz. Süleyman’a Sebe’ Melikesinin tahtını “sen yerinden kalkıncaya (doğruluncaya) kadar getiririm” demişti. Yemenin Sebe’ bölgesinin melikesi, Belkıs isminde bir kraliçeydi. Hz. Süleyman (A.S) onlara allahu tealanın gücünü kudretini ilmini göstermek için böyle bir gösteri yapmak istiyordu. İfritlerden biri de bir aylık yol mesafesini hızlı bir şekilde gidip Taht ile birlikte geleceğini ve “ben buna eminim” demiş. Buradan da anlaşıldığı gibi İfritler diğer cinlere göre daha fazla gelişmiştirler. Bu gelişmiş İblis soyuna İfrit denir. Şeytan da vezirlerinin 300.bin tanesini ifritlerden seçmiştir.

Şeytanın uşakları: (Hizmetçileri ve askerleri)
Cinler, Şeytanın küçük birlikleri halinde bölge ve kıtalar arası yönetim sürdürürler. Bu varlıklar da insanlar gibi sorumluluk sahibi ve kul olma mükellefiyeti taşırlar. Ancak ne var ki onlarda insanlar gibi kimisi iyi hal üzerinde Allaha kul olma çabasında, kimileri de şeytanın hizmetçileri olmuş kötülüğün amellerini işlemektedirler. Şeytanın emir ve hizmetlerini şeytanın vezirlerinden (ifritlerden) alıp uygulamak için işe koyulanlar (cinler) büyücü ve kâhinlerin hizmetinde de bulunurlar. Genel anlamda köle halinde yaşarlar. Özgürlüklerini bir şekilde kazanan cinler ise zaman içince gelişip ifritleşebilirler. Kişisel gelişimleri deneyim ve eğitim ile de mümkün olabiliyor. İnsanlara en yakın yaşayan bu varlıklar insanların zayıf noktalarını tespit etmekte ustadırlar. Görünmez olmaları sebebiyle insanların en ince sırlarını bile öğrenme durumları vardır. Bundan dolayı büyücü veya kâhinler bu varlıkları kullanmak için ellerinden gelen çabayı gösterip onlara sahip olmaya çalışırlar.

Kendine vezirler, hizmetçiler ve birlikler hazırlayıp kuran Şeytan (Azazil) şahsen kimseyle uğraşmaz ve hizmetinde bulunan İfrit, cin ve insanlardan varlıkları kullanır. İnsanlardan başta büyücüleri, kötü amel sahiplerini, zevk ve nefse düşkünleri, şehvet sevdasına düşenleri kullanır. İnsanlardan kullandığı bu kimseler, hırs, haset, kin ve düşmanlıkla şeytanın arzu ve emelini gerçekleştirmiş olurlar. İfritler ise şeytanlar ile diğer varlıklar arasında bir çeşit vasıta olup iletişimlerini sağlamaktadırlar. Cinler de dediğimiz gibi şeytanın hizmet ve askeri birlikleri halinde yaşarlar. Her türlü varlığın kötü ve alçak olanına Sufli, yüksek ve iyi olanlarına da Ulvi denir.

KABALA İlluminati ve Masonluğun Kökeni Olan KABALA Nasıl Öğrenildi?
Kabala Bakara 102 ayetinden anlıyoruzki  ilk olarak BABİLDE başladı
Genel Olarak kabul gören açıklama, Harut ve Marut Allah'ın emri ile bir imtahanla insanlara çeşitli bilgileri ve sihirleri öğreten iki melek olduğudur.

 AMA ŞEYTANLAR BUNU ALIP ŞAYTANSI İNSANLARA ÖĞRETMEYE BAŞLADILAR .
insanlar sonraları bunu şeytanlardan öğrenmişlerdir .En doğrusunu Allah bilir.

KONU İLE İLGİLİ Kur'an-ı Kerim'e bi göz atalım!
Konu ile ilgili Bakara Suresi 102. Ayet
" Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Halbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi."


Ve böylece yahudiler de büyü sanatı öğrendiler.Bu büyü sanatının adı Kabala'dır.
Kabala şeytanın yardımcılarının kandırdığı insanlara şeytanlardan ve cinlerden kalmış bir büyüdür.

Muhakikler (araştırmacılar) Harut ve Marut’un Babil’de -ki burası Irak’ta Fırat nehri üzerinde bulunan bir şehirdir.- dış görünüşleriyle salah ve takva sahibi olarak tanınan ve halka sihir öğreten iki insan oldukları görüşündedirler. İnsanların saf inançları bu iki kişi hakkında öyle bir noktaya ulaşmıştı ki, onların semadan inmiş iki melek olduklarını ve sihri Allah’tan gelen vahiy ile insanlara öğrettiklerini sanıyorlardı. Bu iki adamın sahtekarlıkları öyle bir dereceye varmıştı ki insanların kendileri hakkındaki saf inançlarını sürdürmelerini sağlamak için kendilerinden sihir öğrenmek isteyen herkese, “Biz bir fitneyiz. Sakın inkar etme”; yani “Kuşkusuz biz imtihan vesilesiyiz; seni deniyor, imtihan ediyoruz ki bununla (sihir öğrenmekle) şükür mü, küfür mü ediyorsun, ortaya çıksın. Biz sana küfre düşmemeni tavsiye ederiz.” diyorlardı.
Bunu; halk, bilgilerininilahi, sanatlarının ise ruhani olduğunu ve aslında iyilik etmekten başka bir maksatları bulunmadığını zannetsinler diye söylüyorlardı. Tıpkı günümüzde de bir takım deccallerin yaptığı gibi. Bunlar da zanlarınca sevgi ve nefret için kendilerine muska yazmayı öğrettikleri kimselere; “Sana evli bir kadını, kocasından başka bir erkeğe yöneltmek için yazmamanı tavsiye ederiz.” Şeklinde evham ve uydurmadan başka bir gerçeği olmayan şeyler söylerler.

Özet olarak bu ayetin manası başından sonuna kadar şu şekilde anlaşılmaktadır:


Yahudiler Kur’an’ı yalanladılar ve ondan yüz çevirdiler. Kur’an’a karşılık Hz. Süleyman ve mülkü hakkında, onların çarpık zihniyetli alimlerinden işittikleri hurafeler ve efsaneleri yaymaya çalıştılar.
 Hz. Süleyman (as)’ın küfre girdiğini iddia ettiler. Oysa Hz. Süleyman (as) küfre girmemişti. Fakat onların tabi oldukları şeytanları (önderleri) küfre girdiler ve insanlara sihri öğretmeye ve sihrin Harut ve Marut’a indiğini iddia etmeye başladılar.
O ikisini melek olarak isimlendirmişlerdi. Onlara hiç bir şey indirilmediği halde, insanlara kendilerinin salihlerden oldukları zannını yerleştirdiler.
Halkın, onları iyilik etmekten başka maksatları olmayan ve kendilerini küfürden korumaya çalışan kimseler olduklarını sanmaları için uğraştılar.
O ikisinden öğrendikleri hile ve desiseler, kendilerinin insanlar arasına tefrika sokabileceklerine halkı inandıracak derecedeydi.

Yahudilerin, Süleyman peygamberin emrinde çalışan insan şeytanlara uyarak ona kâfirliği reva gördüklerinin kanıtı ise, Kitab-ı Mukaddes’te bulunmaktadır:
Aslında bu ayet, bağımsız bir ayet olmayıp, Yahudilerin kınandığı Bakara suresinin 97-103. ayetlerinden oluşan bir pasajın parçasıdır.
Bu ayet, bir çok yanlış davranışlarda bulunmuş olan Yahudileri, tüm yanlışlarına ilâveten “Bir de şeytanların (Süleyman peygamberin emri altında gönülsüz olarak çalışan yabancı işçilerin) yalanlarına kandıkları ve o tertemiz peygamberi kâfirlikle suçladıkları için kınamaktadır. Ayetin esas mesajı budur.


Kitab-ı Mukaddes 1. Krallar bölüm 11:
1. Kral Süleyman firavunun kızının yanısıra Moavlı, Ammonlu, Edomlu, Saydalı ve Hititli bir çok yabancı kadın sevdi.
2. Bu kadınlar RAB`bin İsrail halkına, “Ne siz onların arasına girin, ne de onlar sizin aranıza girsinler; çünkü onlar kesinlikle sizi kendi ilahlarının ardınca yürümek üzere saptıracaklardır” dediği uluslardandı. Buna karşın, Süleyman
onlara sevgiyle bağlandı.
3. Süleyman`ın kral kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz
cariyesi vardı. Karıları onu yolundan saptırdılar.
4. Süleyman yaşlandıkça, karıları onu başka ilahların ardınca
yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini
Tanrısı RAB`be adayan babası Davut gibi yaşamadı.
5. Saydalılar`ın tanrıçası Aştoret`e ve Ammonlular`ın iğrenç
ilahı Molek`e taptı.
6. Böylece RAB`bin gözünde kötü olanı yaptı, RAB`bin yolunda
yürüyen babası Davut gibi tam anlamıyla RAB`bi izlemedi.
7. Yeruşalim`in doğusundaki tepede Moavlılar`ın iğrenç ilahı
Kemoş`a ve Ammonlular`ın iğrenç ilahı Molek`e tapmak için bir yer yaptırdı.
8. İlahlarına buhur yakıp kurban kesen bütün yabancı karıları
için de aynı şeyleri yaptı.
9-10. İsrail`in Tanrısı RAB, kendisine iki kez görünüp, “Başka
ilahlara tapma!” demesine karşın, Süleyman RAB`bin yolundan saptı
ve O`nun buyruğuna uymadı. Bu yüzden RAB Süleyman`a öfkelenerek,
11. “Seninle yaptığım antlaşmaya ve kurallarıma bilerek uymadığın için krallığı elinden alacağım ve görevlilerinden birine vereceğim” dedi,
12. “Ancak baban Davut`un hatırı için, bunu senin yaşadığın sürede değil,
oğlun kral olduktan sonra yapacağım.
13. Ama oğlunun elinden bütün krallığı almayacağım. Kulum Davut`un ve kendi seçtiğim Yeruşalim`in hatırı için oğluna bir oymak bırakacağım.”
Kendi elleriyle yazdıkları uydurma kitaplarından da görüldüğü gibi Yahudiler, Bakara 102. ayette bildirildiği üzere Süleyman peygamberi “o bir kâfirdir” iftirasıyla karalamak isteyen şeytanların oyununa gelerek onun kâfirliğini kabul etmişlerdir ve hâlâ da etmektedirler.

Bu durum, yani Süleyman peygamberin kâfirleştiğine dair ifadelerin Kitab-ı Mukaddes’te yer alması; Yahudilerin, şeytanların iftiralarına inanmaları yanında, Kitab-ı Mukaddes’in Allah kelâmı olmadığını ve Musa peygamberden asırlar sonra uydurulup tertip edilmiş olduğunu da göstermektedir.

Süleyman peygambere iftira eden şeytanlar, Sad suresinin 37. ayetinde konu edilen şeytanlar olup, bir çok ayette “cinn” olarak ifade edilmişlerdir.
Şeytanları da onun emrine bağlı kıldık. O şeytanlardan kimi bina ustası, kimi de dalgıçtı.( Sad / 37 )
Bunun üzerine biz de, istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğer yaratıkları onun emrine verdik. (Sad 36-38)
 Bu şeytanların, halk arasında genel kabul görmüş şeytan ile bir ilgisi yoktur. “Şeytan” sözcüğünün sözlük anlamı; “haktan uzak olan” demektir. Kavram olarak ise “şeytan”; “Hakka ve akla aykırı hareket eden her türlü kişi, güç ve kurumun ortak ve tipik adıdır”. İşte, Süleyman peygambere iftira eden şeytanlar (cinnler); Süleyman peygamberin emrinde zoraki çalıştırılan ve karakter tanımlarına uygun davranışlarda bulunarak, onun hakkında sürekli gerçek dışı ve hakka aykırı plânlar kuran, yalanlar üreten ve iftiralar yayan işçilerdir. (Daha fazla detay “Cinn” ve “Şeytan” başlıklı yazılarımızda mevcuttur.)

Bakara suresinin 102. ayeti, hem bu insan şeytanların neler yaptıklarını bize bildirmekte hem Yahudilerin bu şeytanların uydurduklarına inanmalarını eleştirmekte hem de o saygıdeğer Elçi’nin kâfir olmadığını ilân etmektedir:
“Ve onlar (Yahudiler) Süleyman mülküne dair şeytanların okuyup durdukları şeylere uydular. Halbuki Süleyman kâfir değildi. Ama o şeytanlar kâfir idiler…

Hz.Süleyman zamanında Süleyman mabedini inşaa eden şeytanlar ve cinler Kudüs halkına büyüler ve paralel boyuta geçmenin,paralel boyuttan varlıklar çağırmanın yollarını öğrettiler.
Bundan haberdar olan Hz.Süleyman halkının elindeki bütün kitapları toplayıp tahtının altına gömdü.Halkının bir daha böyle şeylerle uğraşmaması için idam kanunu çıkarttı.

İşte tapınak şovalyeleri Süleyman mabedinin altında buldukları hazine bu kitaplardı.Kabala denilen bu büyü o kadar acayip bir büyüdür ki bu büyüde usta olan bir insan doğaya hükmedebilir,bir insan beynini kontol altına alabilir,insanlara aklınızın alamayacağı şeyler yaptırabilir.
Allah büyü ile uğraşmayı lanetlemiştir.Ama tapınakçılar bir kere bu illete düştüler ve kendilerini kurtaramadılar.

VE Onlar büyüye değil büyü onlara hükmetmeye başlıyor zamanla
 "Yüzüklerin Efendisinde ki Yüzük gibi"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder